Gencturka-Paylaşımda Maximum Tat
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Gencturka-Paylaşımda Maximum Tat

GencTurka-Eğlence Ve Bilgi Paylaşımı,Alemin En Güncel Forumu-Www.GencTurka.Eniyiforum.Net
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 İslam Fıkhı

Aşağa gitmek 
2 posters
Sayfaya git : 1, 2  Sonraki
YazarMesaj
уємιηℓι уανєя
Yönetici

Yönetici
уємιηℓι уανєя


Erkek Mesaj Sayısı : 2507
Yaş : 37
Nerden : nereye:))
İş/Hobiler : Öğrenci
Lakap : Yok.
Takım : İslam Fıkhı D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802
İfaden : İslam Fıkhı F2a49e77adcbd8486691fb6efd0c4aac
Ruh Hali : İslam Fıkhı Gt1
Paylaşım : İslam Fıkhı 110
Kişisel İleti : <center><font color="black"><marquee direction="left" style=>Yüreklerde Ünlem[!],Akıllarda [?] İşaretiyim,Anlayana Çok,Anlamayana Az Gelirim</marquee></font></center>
Kayıt tarihi : 08/10/08

İslam Fıkhı Empty
MesajKonu: İslam Fıkhı   İslam Fıkhı Icon_minitimeCuma Ekim 31, 2008 12:57 pm

ABDEST

Islâm'da bazı ibâdetlerin yerine getirilmesi için yapılan ve bizzat kendisi ibâdet olan temizlenmeye Abdest denir. Abdest kelimesi Farsça'da su anlamına gelen "âb" ile el anlamına gelen "dest" kelimelerinden oluşmuş birleşik bir isimdir. Arapça karşılığı olan "vudû" kelimesi Hadislerde kullanılmıştır. Kur'ân-ı Kerim'de ise temizlik anlamında "tahâret" ve "zekâ" kelimeleri geçmektedir. Vudû' kelimesi güzellik ve temizlik anlamına gelmektedir. Dolayısıyla ibâdete başlanmadan önce insanın iç dünyasını güzelleştirmesi ve dışını da iyice temizlemesi gerekir. Islâm'da abdestin farziyetine "Ey iman edenler, namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi ve dirseklerinizle birlikte ellerinizi yıkayın. Başınıza meshedin. Her iki topuğunuzla birlikte ayaklarınızı da (yıkayın)..." (el-Mâide, 5/6), âyeti delâlet etmektedir. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in abdest almadan hiç bir iş yapmadığını görüyoruz (Elmalılı, Hak Dini Kur'ân Dili, II, 1583). Ancak abdest her amel ve ibâdet için değil başta namaz olmak üzere bazı ibâdetler için farz kılınmıştır. Fakat müslümanın sürekli abdestli bulunması sünnettir.

Abdest her şeyden önce her türlü pislik ve kirlilikten kurtulmak, yani maddî ve manevî bütün pislik ve mikroplardan uzak kalmak için İslam'ın emrettiği önemli bir ibâdettir. Mikrobun en kolay ürediği yer ağızdır. Ağızdan başlayarak el, yüz ve ayakların günde beş defa temizlenmesi İslam'ın temizliğe verdiği önemi gösterir. Böylelikle Islâm yüzyıllar önce temizliğin üzerinde durup insanoğlunu maddî-manevî her türlü pislik ve mikroptan korumayı hedeflemiştir. Bunun yanında abdest alan bir insan, kendini manen temiz ve rahat hisseder ve bu güzel his ve temiz duyguyla Allah'a ibâdete durur. Bu da ruhun temizliğini sağlamaktadır. Insanın yaratılış gayesi olan Allah'a kulluk böyle bir temizleme ameliyesi ile başlayınca insanoğluna vereceği zevk ve rahatlığın değeri sonsuzdur.

Insan abdestle bedenen ve mânen temizlendikten sonra Allah'ın huzuruna çıkar. Böyle bir temizlenme ile günlük bütün yorgunlukları ve yükleri geride bırakır.

Abdest almakla, dünyevî ve uhrevî birçok fazilet ve güzellikler elde edilir. Hz. Peygamber (s.a.s.) abdestle ilgili olarak şöyle buyururlar:
"Bir müslüman abdest alıp yüzünü yıkadığında, yüzündeki âzaların işlediği bütün günahları; el ve ayaklarını yıkadığında el ve ayaklarıyla işlediği bütün hata ve günahları, su damlalarıyla beraber akıp gider ve kendisi de tertemiz olur. Hatta kirpik ve tırnak diplerindeki günahlarından eser kalmaz. Âdâp ve erkânına uymak suretiyle abdest alıp kıbleye dönerek: "Eşhedü en lâ ilâhe illallahü vahdehu lâ şerike leh ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Rasûlühü" diyen bu kul için cennetin kapıları açılmıştır; o, cennet kapılarının dilediğinden içeri girer."(Müslim, Tahare, 32, 33; Tirmizî, Tahâre, 2).


En son Polémic..! tarafından Cuma Ekim 31, 2008 11:53 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
уємιηℓι уανєя
Yönetici

Yönetici
уємιηℓι уανєя


Erkek Mesaj Sayısı : 2507
Yaş : 37
Nerden : nereye:))
İş/Hobiler : Öğrenci
Lakap : Yok.
Takım : İslam Fıkhı D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802
İfaden : İslam Fıkhı F2a49e77adcbd8486691fb6efd0c4aac
Ruh Hali : İslam Fıkhı Gt1
Paylaşım : İslam Fıkhı 110
Kişisel İleti : <center><font color="black"><marquee direction="left" style=>Yüreklerde Ünlem[!],Akıllarda [?] İşaretiyim,Anlayana Çok,Anlamayana Az Gelirim</marquee></font></center>
Kayıt tarihi : 08/10/08

İslam Fıkhı Empty
MesajKonu: Geri: İslam Fıkhı   İslam Fıkhı Icon_minitimeCuma Ekim 31, 2008 12:57 pm

ALAY, ALAY ETMEK

Bir şeyle veya bir kişiyle eğlenmek, insanları hafife almak, tahkîr etmek, başkasının kusur ve noksanlarını söz, işaret veya yazı ile teşhîr etmek, toplumda küçük düşürme hareketleri.
Alay etme duygusu insanlarda, kendini büyük görmeyle başlar; daha sonra karşısındaki insanı hiçe sayıp, ona tepeden bakmaya kadar gider. Neticede bu duygu insanları alaya aldırır, şeytanı Rabb'ine isyan ettiren böbürlenerek Hakkı kabûl etmemek ve insanları hor görmek şeklinde ¤¤¤ahür eden kibir ve gurur hastalığını ortaya çıkarır .

Alay eden kimsenin gururlanıp kibirlenmesi yanında, alay etme hareketiyle mümin kardeşini incitmesi ve rahatsız etmesi de söz konusudur. Kibirlenmek haram olduğu gibi mümine eziyet de haramdır. Her iki kötülüğün netîcesi olarak Islâm toplumunda kardeşlik bağlarının gevşemesi söz konusu olmaktadır. Zîrâ alay ile beraber fertler arasına düşmanlık ve nefret duygusu girer. Böylece de bir bina hâlinde tarif edilen Islâm toplumu dağılmış, parçalanmış olur.

Islâm toplumu bir bütündür. Islâm'da her ferdin haysiyet ve şerefinin dokunulmazlığı vardır. Ferdin manevî hayatının temelini oluşturan ırz, şeref, haysiyet, namus duyguları lekelenemez. Insan haysiyetini lekeleyecek olan kötü hareketlerin başında alay etmek gelir. Islâm, insan hak ve hürriyetini, insan haysiyet ve şerefini koruma esası üzerinde durur; bu sebeple, müslümanların duygu ve düşüncelerini Kur'an-ı Kerîm vasıtasıyla garanti altına alır: "Ey iman edenler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın; olur ki, alay edilenler kendilerinden daha hayırlı bulunurlar. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar; belki onlar kendilerinden daha hayırlıdırlar. Hem birbirinizi ayıplamayın ve kötü lâkablarla atışmayın. Imandan sonra fâsıklıkla adlanmak ne kötü isimdir!. Kim de tövbe etmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir. " (el-Hucurât, 49/11)

Islâm, kardeşlik bağlarını korumak için alay etmeyi kesinlikle yasaklamıştır. Allah'a ve ahiret gününe inanan bir müminin, insanları alaya alması, eğlence ve nükte konusu yapması caiz değildir. Her ne şekilde olursa olsun, başkalarıyla eğlenmek, onu kötü ve sevmeyeceği lâkablarla çağırmak ahlâk bakımından da çok kötü bir şeydir. Çünkü bu hareket, insanın kolayca unutamayacağı ızdırap veren bir yaradır.

Toplum hayatındaki ilişkiler samimiyet üzerine kurulur. Bu samimiyetin derecesini ölçen alet de kalptir. Hz. Peygamber: (s.a.s.) "Allah sizin şeklinize ve mallarınıza bakmaz. Fakat kalplerinize bakar." (Müslim, Birr, 32) buyurmuştur. Insanlar, daima dış görünüşe vakıftırlar iç alem bilinmez. Allah katında tartılacak olan dış görünüş değil, kalplerin takvâsıdır. Insanın ilmi ise bunu bilmeye ve anlamaya yeterli değildir. Bu sebeple bir kimse önüne geleni horlayamaz, nazargâh-ı ilâhî olan kalbi alaya alarak kıramaz.

Dünyada tek yüce değeri maldan ibaret sanıp, malıyla güçlü olduğunu zanneden ve karşısındaki bütün değerlerle alay edenleri Kur'an-l Kerîm kınamaktadır: "Vay haline! Diliyle çekiştirip, yüzünden de alay eden kimsenin." (Hümeze, 104/1) .

Islâm'a göre, yaratılan her insanın Allah katında bir değeri vardır. insanı ahsen-i takvim üzere yaratan Allah, onu en güzel hasletlerle bezemiş ve yeryüzünde halife kılmıştır. (el-Bakara,2/30). Böyle bir varlığın dış görünüşü ile ilgilenip alaya almak; insanı yaratan Rabb'i ile karşı karşıya getirebilir. Oysa ki insanın alay konusu olmasına Rabb'i ve eşsiz yaratıcısı olan Allah razı olmaz.
Kur'an-ı Kerîm'de bir de inançla, (el-Bakara, 2/206; Münafıkûn, 63/5-6) Kur'an ayetleriyle, (et-Tevbe, 9/124- 125, 127) Peygamberlerle (Muhammed, 47/16) ve müminlerle (et-Tevbe, 9/79) alay edenlerden bahsedilir. Sözü edilen kişiler, müminleri bırakıp kâfirleri dost edinenlerdir. (en Nisâ, 4/139; el-Mâide, 5/52; el-Mücâdele, 58/14) Sözü edilen kişiler bu hareketleriyle Allah'ı ve müminleri aldattıklarını zannederler. (el-Bakara, 2/9; en-Nisâ, 4/143; Hûd, 11/5), Islâm'a göre inanç mukaddestir, alay konusu olamaz. Ayetlerde, inançlarla alay edenler olarak bildirilenler, Islâm toplumu içinde türeyen münâfıklardır .
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
уємιηℓι уανєя
Yönetici

Yönetici
уємιηℓι уανєя


Erkek Mesaj Sayısı : 2507
Yaş : 37
Nerden : nereye:))
İş/Hobiler : Öğrenci
Lakap : Yok.
Takım : İslam Fıkhı D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802
İfaden : İslam Fıkhı F2a49e77adcbd8486691fb6efd0c4aac
Ruh Hali : İslam Fıkhı Gt1
Paylaşım : İslam Fıkhı 110
Kişisel İleti : <center><font color="black"><marquee direction="left" style=>Yüreklerde Ünlem[!],Akıllarda [?] İşaretiyim,Anlayana Çok,Anlamayana Az Gelirim</marquee></font></center>
Kayıt tarihi : 08/10/08

İslam Fıkhı Empty
MesajKonu: Geri: İslam Fıkhı   İslam Fıkhı Icon_minitimeCuma Ekim 31, 2008 12:57 pm

AKSIRMAK

Burun zarının ve nefes verme kaslarının sarsıntılı bir hareketiyle havayı bir anda ağızdan ve burundan dışarı atmak. Aksırmak, insanda meydana gelen fizikî bir olaydır. Halk arasında "hapşırmak" diye bilinen bu olay bir terim olarak Islâm dini âdâb-ı muâşeretinde * "Teşmitu'l Âtis" şeklinde geçer.
Aksırmak vücutta meydana gelen bir zorlama sonucu olur. Bu ihtiyacı duyan kimse aksırdığı anda ferahlar. Bu ferahlamadan dolayı da müslümanın Allah'a şükretmesi gerekir. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.), bu konuda şöyle buyururlar:

"Allah kulunun aksırmasını sever, fakat esnemesinden hoşlanmaz. Ey Müminler sizden biriniz aksırıp Allah'a hamd ederse, (el-Hamdülillah derse) onun hamdettiğini işiten her. müslümana, "Yerhamükellah" diye karşılık vermesi gerekir. Esneme işi şeytandandır. Birinize esneme hâli gelirse mümkün olduğu kadar esnemeye engel olsun. Çünkü biriniz esnemek üzere ağzını açınca onun bu gafletine şeytan güler. " (Tecrid-i Sarıh Tercümesi, XII, 165).

Bu hadîs-i şerif'e göre aksıran kişinin: "Elhamdülillah" demesi icab eder. Karşısındaki müslüman da ona: "Yerhamükellah " diye karşılık verince aksıran kişinin tekrar dönüp bu kardeşine: " Yehdîkumullah ve yuslih bâleküm" (Yani Allah sizi hidâyet kılsın ve hatırınızı hoş tutsun), demesi sünnetin talımi gereğidir.
Aksırma anında büyük bir gürültü ve ağızdan etrafa tükrük yayılabileceği için, aksıranın eliyle veya başka bir şeyle ağzını kapatarak, bunlara engel olması edeptendir. Bu da Resulullah'ın tavsiyesi ve sünnetidir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
уємιηℓι уανєя
Yönetici

Yönetici
уємιηℓι уανєя


Erkek Mesaj Sayısı : 2507
Yaş : 37
Nerden : nereye:))
İş/Hobiler : Öğrenci
Lakap : Yok.
Takım : İslam Fıkhı D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802
İfaden : İslam Fıkhı F2a49e77adcbd8486691fb6efd0c4aac
Ruh Hali : İslam Fıkhı Gt1
Paylaşım : İslam Fıkhı 110
Kişisel İleti : <center><font color="black"><marquee direction="left" style=>Yüreklerde Ünlem[!],Akıllarda [?] İşaretiyim,Anlayana Çok,Anlamayana Az Gelirim</marquee></font></center>
Kayıt tarihi : 08/10/08

İslam Fıkhı Empty
MesajKonu: Geri: İslam Fıkhı   İslam Fıkhı Icon_minitimeCuma Ekim 31, 2008 12:57 pm

AKŞAM NAMAZI

İslâm'ın beş temel ibadetinden biri olan beş vakit namazdan akşam vaktinde kılınanı. Diğer farz namazlarla birlikte Hicret'ten birbuçuk yıl önce Mirac olayında farz kılınmıştır. Adını kılındığı vakitten almıştır. Farzı üç rekât olup farz-ı ayndır. Sünneti, sünnet-i müekkede olarak iki rekât kılınır.

Kur'an-ı Kerim'de "Akşamlarken ve sabahlarken, öğle ve ikindi vaktinde Allah'ı -ki göklerde ve yerde hamd ona mahsustur- tesbih edin, namaz kılın" (er-Rûm, 30/17-18) buyurulmaktadır.

Akşam namazının vakti güneşin batmasıyla başlar, şafağın kaybolduğu ana kadar devam eder. İmam-ı Â'zam'a göre şafak, akşam ufuktaki kırmızılıktan sonra meydana gelen beyazlıktır. Bu beyazlığın kaybolması ile akşam namazının vakti sona erer. İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre ise beyazlığın görünmesiyle akşam namazının vakti çıkar. İmam Ebû Yusuf ve İmam-ı Muhammed'in görüşüne göre amel edilir. Ancak bu süre içinde kılınamadığı takdirde kızıllıktan sonra meydana gelen beyazlığın kaybolduğu âna kadar da kılınabilir.

Akşam namazının farzı, sünnetinden önce kılınır. Önce, günün akşam namazının farzını kılmağa niyet edilir. İftitah tekbiri ile namaza başlanır, "sübhâneke", "eûzü besmele", "fâtiha sûresi" ve bir miktar ayet veya kısa surelerden biri (zamm-ı sure) okunur, rükû ve secdelerden sonra ikinci rekâtta ayakta (kıyam) "fâtiha" ve yine bir miktar ayet veya kısa surelerden biri okunur, yine rükû ve secdelerden sonra oturulur (ka'de-i ûlâ)*
Et-tehiyyatü okunduktan sonra üçüncü rekâta kalkılır, yalnız "fâtiha" okunur, rükû ve secdelerden sonra tekrar oturulur (ka'de-i âhire)*, "Ettehiyyâtü", salevât duaları ile "rabbenâ âtinâ" ve "rabbenâğfirlî" duaları okunarak selâm verilir. Daha sonra iki rekât olan sünnet kılınır. Akşamın sünnetinde her iki rekâtta da "fâtiha" ve zamm-ı sure* okunur; ikinci rekâtta oturduktan sonra, farzının kâ'de-i âhiresindeki dualar okunarak selâm verilir.

Akşam namazının sünneti iki rekâttan daha fazla da kılınabilir. Altı rekât kılmak menduptur. Her iki rekâtta bir selâm verilmelidir. Normal sünnetinden fazla kılınan bu namaza "evvâbîn namazı"* denir.
Akşam namazının vaktinin darlığı sebebiyle ezandan sonra hemen kılınmasında acele edilmelidir. Bu nedenle de kısa sureler okunmalıdır.
Akşam namazının, hazır olan akşam yemeğinden sonraya bırakılması menduptur. Yemek yenildiği takdirde namaz vakti çıkacak kadar dar olursa, namazı tehir etmek caiz değildir. (Ahmed Naim, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, Ankara 1985, II, 643)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
уємιηℓι уανєя
Yönetici

Yönetici
уємιηℓι уανєя


Erkek Mesaj Sayısı : 2507
Yaş : 37
Nerden : nereye:))
İş/Hobiler : Öğrenci
Lakap : Yok.
Takım : İslam Fıkhı D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802
İfaden : İslam Fıkhı F2a49e77adcbd8486691fb6efd0c4aac
Ruh Hali : İslam Fıkhı Gt1
Paylaşım : İslam Fıkhı 110
Kişisel İleti : <center><font color="black"><marquee direction="left" style=>Yüreklerde Ünlem[!],Akıllarda [?] İşaretiyim,Anlayana Çok,Anlamayana Az Gelirim</marquee></font></center>
Kayıt tarihi : 08/10/08

İslam Fıkhı Empty
MesajKonu: Geri: İslam Fıkhı   İslam Fıkhı Icon_minitimeCuma Ekim 31, 2008 12:58 pm

AKÎKA KURBANINDA ARANAN ŞARTLAR

Kurban edilecek hayvan tek veya iki gözünden kör olmamalı; dişlerinin ekserisi düşmüş olmamalı; kulakları kesik olmamalı; boynuzlarından biri veya ikisi kökünden kırılmış olmamalı; kulağı veya kuyruğunun yarısından çoğu, memelerinin uçları kesik olmamalı; yahut yaratılıştan kulak ve kuyruğu olmayan bir hayvan olmamalıdır. Akîka kurbanı Hanefi mezhebine göre mübah ve dolayısıyla menduptur. Diğer üç büyük imâma göre sünnet, Zahiri mezhebine göre ise farzdır.

Hz. Peygamber bu kurbanın kesilmesi sırasında bir örf olarak başa kan sürülmesi âdetini yasaklamış, (Ebu Dâvud, Edahî, 20) kesilen saçların ağırlığınca altın veya gümüş tasadduk edilmesini emretmiştir. Akîka kelimesi anne-babaya isyân anlamına geldiği için Resulullah bu kurbanın adını "itaat ve ibadet" anlamına gelen "Nesike" kelimesi ile değiştirmiştir. (Ibn Hanbel, II, 182)

Bu kurban çocuğun doğduğu günden bâlîğ olacağı güne kadar kesilebilir. Ancak doğumun yedinci gününde kesilmesi daha çok sevap kazanmaya sebeptir. Kesilen kurbanın kemikleri çocuğun sıhhatli olmasına sebep olsun niyetiyle kırılmayıp eklem yerlerinden sıyrılır ve öylece pişirilir. Sonra bu kemikler bir yere gömülür. Akîka kurbanının etinden bunu tasadduk eden kimsenin yiyebileceği gibi ev halkı da bu etten istifâde eder. Bir kısmı da ihtiyaç sahiplerine dağıtılır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
уємιηℓι уανєя
Yönetici

Yönetici
уємιηℓι уανєя


Erkek Mesaj Sayısı : 2507
Yaş : 37
Nerden : nereye:))
İş/Hobiler : Öğrenci
Lakap : Yok.
Takım : İslam Fıkhı D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802
İfaden : İslam Fıkhı F2a49e77adcbd8486691fb6efd0c4aac
Ruh Hali : İslam Fıkhı Gt1
Paylaşım : İslam Fıkhı 110
Kişisel İleti : <center><font color="black"><marquee direction="left" style=>Yüreklerde Ünlem[!],Akıllarda [?] İşaretiyim,Anlayana Çok,Anlamayana Az Gelirim</marquee></font></center>
Kayıt tarihi : 08/10/08

İslam Fıkhı Empty
MesajKonu: Geri: İslam Fıkhı   İslam Fıkhı Icon_minitimeCuma Ekim 31, 2008 12:58 pm

AKAR

Islâm hukukunda genellikle gelir getiren taşınmaz mallar için kullanılan bir terim. Arazî, ev, dükkân, tarla, bağ, bostan vb. gayr-i menkûl malları kapsar. Buna göre akar, hem gayr-i menkûl hem de arazî anlamında kullanılmaktadır. Arazî üzerindeki ağaçlar ve binalar iki yönden değerlendirilmiştir. Bu gibi ev ve ağaçlar tek başlarına menkûl, üzerinde bulundukları arazı ile birlikte ise gayr-i menkûl olarak kabul edilmiştir.
Islâm hukukunda gayr-i menkûl ile menkûl malların satışları arasında bir fark gözetilmemiştir. Taşınır bir mal ve eşya nasıl satılır ve yeni sahibine nasıl intikâl ediyorsa akarlar da aynı şekilde mülkiyet değiştirebilmektedir. Hepsindeki genel şart, icab ve kabulün meydana gelmesiyle satışın gerçekleşebileceğidir.

Gayr-i menkûlün satışında bedelin kabzıyla "sattım" veya "teslim ettim" demekle satış akdi tamamlanır. Herhangi bir tescil ve tapulamaya, aradaki güven ve toplumun sağlam yapısından dolayı gerek görülmemiştir. Ancak böyle bir tescilin şu faydaları vardır:

1-Akar üzerinde yapılacak tasarruflarda hîleye ve sahte muamelelere meydan verilmemesi,
2-Belli bir zaman geçip tescili yapılmamış gayr-i menkûllerde davanın reddine sebep teşkîl etmesi.
Vakıf* akarları da iki bölümde incelenebilir:

1-Vakfedildikten sonra icârıyla değil de bizzat kendisinden yararlanılan akârlar. Cami, okul, kütüphane, çeşme gibi yerler. Bunlara "Müessesât-ı Hayrıyye" adı verilir.
2-Vakfedildikten sonra kiraya verilerek vakfın şartlarına uygun bir şekilde gelirlerinin harcandığı akarlar. Bunlara da "Akârât-ı Mevkufe" adı verilmektedir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
уємιηℓι уανєя
Yönetici

Yönetici
уємιηℓι уανєя


Erkek Mesaj Sayısı : 2507
Yaş : 37
Nerden : nereye:))
İş/Hobiler : Öğrenci
Lakap : Yok.
Takım : İslam Fıkhı D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802
İfaden : İslam Fıkhı F2a49e77adcbd8486691fb6efd0c4aac
Ruh Hali : İslam Fıkhı Gt1
Paylaşım : İslam Fıkhı 110
Kişisel İleti : <center><font color="black"><marquee direction="left" style=>Yüreklerde Ünlem[!],Akıllarda [?] İşaretiyim,Anlayana Çok,Anlamayana Az Gelirim</marquee></font></center>
Kayıt tarihi : 08/10/08

İslam Fıkhı Empty
MesajKonu: Geri: İslam Fıkhı   İslam Fıkhı Icon_minitimeCuma Ekim 31, 2008 12:58 pm

ÂHİRETE İMAN

"Son" ve "Sonra Olan" anlamında Arapça bir kelime olan "Âhiret", "Âhir" kelimesinin müennes (dişi) şeklidir. Lügatte "Evvel" kelimesinin zıddı olarak kullanılır. İslâm literatüründe bu kelime "Öbür Dünya" manasında kullanılmıştır. Dünya,canlıların yaşadığı evvelki âlem, ahiret ise son âlemdir. Bu kelimeler bazen "dâr=yurt" kelimesiyle birlikte kullanılır (el-Ankebût, 29/64), Dâr-ı Dünya ve Dâr-ı Ahiret gibi. Bazen de tek başına kullanılır (el-Bakara, 2/220). Dünya, yakın ikamet yeri; Ahiret, son ikamet mahallidir.


Allah'u Teâlâ, içinde yaşadığımız bu Dünya'yı ve üzerindeki bütün varlıkları geçici bir zaman için yaratmıştır. Bir gün dünya ve dünyadaki bütün insanlar, canlı ve cansız varlıklar yok olacaktır. Dağlar, taşlar, yerler, gökler parçalanacak (el-Karia, 101/4-5), Allah'tan başka tüm âlem son bulacaktır (er-Rahman, 55/27). Bu hâdiselerin meydana geldiği günü Kur'an, "zelzele saati" (el-Hacc, 22/2) ve "Kıyamet Günü"* (el-Kıyâme, 75/-1) diye adlandırır. Kıyamet Günü'nden sonra Allah'ın takdir ettiği bir zamanda insanlar yeniden hayat bularak kabırlerinden kaldırılacak ve "Mahşer"* denilen düz bir sahada (el-Hicr, 15/25), hesabı süratle gören Allah'ın (Âli İmrân, 3/19) huzurunda, dünyada yaptıklarının hesabını (el-Hakka, 69/19, 37) vermek üzere toplanacaklardır (el-Casiye, 45/26). Hesapların görülmesinden sonra bir kısım insanlar iyilikleri nedeniyle Cennet'e, diğerleri ise, inkâr ve kötülükleri nedeniyle Cehennem'e gideceklerdir.


İşte bu yeni hayatın başlayacağı günden itibaren, bitmez tüKerimez bir halde devam edecek olan âleme "Ahiret Alemi" denir.

Bütün semâvi dinlerde olduğu gibi en son ve en mükemmel din (el-Mâide, 5/3) olan İslâm'a göre, meydana geleceği ayet (el-Bakara, 2/4) ve hadisle (Tecrîd-i Sarih, 47 nolu hadis) ve bütün ümmetin fikir birliği ile kesin olan ahiret gününe inanmak, imanın şartı olarak farzdır.

Ahiret Günü denilince;

1- Bu âlemin hepsinin yok olması ve hayatın tamamıyla sona ermesi.
2- Ahiret hayatının başlaması.
Ahiret hâdiseleri denilince de;
a) Canlılar için ahiret hayatının mukaddimesi olan ölüm, berzah âlemi *, kabır hayatı.
b) Sûra üfürülmesi ve herkesin tekrar dirilerek kabırlerden kalkıp mahşer* meydanında toplanması.
c) Dünya'da iyilik veya kötülük cinsinden yapılan işlerin kaydedildiği amel defterinin sahiplerine okutulması.
d) İyilik ve kötülüklerin tartıldığı mizan* (terazi)'nin kurulup amellerin tartılması.
e) Bütün insanların üzerinden geçmeleri mecburî olan Sırat* köPage Rankingüsünden geçiş.
f) İmanlı ve ameli iyi olanların gideceği Cennet*
g) İmansız ve ameli kötü olanların gideceği Cehennem*
i) Peygamberimizin, seçkin müminlerle başında bulunduğu Kevser Havzı*
h) Peygamberimizin müminlere şefaati, gibi hadiseler hatıra gelir. İşte bütün bunlar, Ahirete iman konusu içinde ele alınması gereken konulardır. Kesin nasslarla sabit olan bu hususlara inanmak, imanın şartlarındandır. Bunlardan birini inkâr ise, ahireti inkâr demektir.
Kur'an, Ahiret âlemini ayrıca "Din Günü " (el-Fatiha, I/3) ve "Gayb Âlemi" (el-Bakara, 2/3) olarak isimlendirir .
Gözden kaybolan şeye gayb dendiği gibi, duyularla idrak edilemeyen, insan bilgisi dışında kalan şeye de gayb denir. Bir şeyin gayb olması Allah'a göre değil, insanlara göredir. Çünkü Allah'tan gizli kalan hiçbir şey olamaz. O, gayb ve şehâdet âlemini bilir (el-Haşr, 59/22). Kur'an'a göre varlıklar iki kısımdır: Gayb âlemini meydana getiren; görülmeyen ve idrak edilemeyen varlıklar ve şehâdet âlemini meydana getiren; görülüp, idrak edilen varlıklar. Gayb âlemine ait varlıklar da iki kısımdır:
1- Bir kısmının delili yoktur. Varlığını ancak Allah bilir, duyularla idraki mümkün değildir. "Gaybın anahtarları Onun yanındadır, onları Ondan başkası bilemez." (el-En'âm, 6/59)
2- Bir kısım varlıklar da idrak edilemez ancak varlıkları delillerle anlaşılabilir. Allah'ın sıfatları, Ahiret, Cennet, Cehennem ve Melekler gibi. Bu tür gayb haberleri peygamberlere vahiy yoluyla bildirilir. Onlar da ümmetlerine bildirirler. Müminler, kendilerine vahiy yoluyla bildirilen 'gayb'a ait haberlere inanmak mecburiyetindedirler. Mümin zaten inanan insan demektir. Bu haberlere inanmamak ise küfürdür. Ahiret de gayb haberlerinden olup inanılması zaruri olan vahye dayalı bir haberdir.
Hayatının başlangıç ve sonu olmayan ancak Allah'tır. Bu âlemin de bir gün yok olacağı muhakkaktır. Sonradan meydana geldiği bilinen bu âlem üzerindeki değişiklikler, zamanla insan, hayvan, bitkiler ve bütün varlıkların ölmesi ve yok olması, depremler vs. bu âlemin tamamının bir gün yok olacağının delilleridir. Bu tür hâdiseler insan iradesinin ve gücünün dışında olan hâdiselerdir.

Başlangıcı itibariyle yoktan var olduğunu kabul ettiğimiz bu âlemin, yok olduktan sonra tekrar yaratılması akla aykırı değildir. Çünkü onu yoktan yaratan Allah, onu helâk ettikten sonra tekrar yaratmaya elbette Kadirdir. İnsan da öldükten sonra tekrar, Allah'ın izniyle dirilecektir.
Kur'an'da tekrar dirilmeye dair pek çok ayet vardır:

"Mahlûkatı ilkin yaratıp, sonra (kıyamette) onu diriltecek olan O'dur, ki bu (öldükten sonra diriltme, ilk yaratıştan) O'na daha kolaydır..." (er-Rûm, 30/27). "Ey Resulüm, de ki: Onları ilk defa yaratan diriltir ve O, her yaratılanı hakkıyla bilir. " (Yâsin, 36/79). Bu ayetler, mahlûkâtı ilk yaratanın, onları tekrar dirilteceğini ifade etmektedir.

İnsanların, hayvanların ve diğer canlıların uyumaları ve tekrar uyanmaları, öldükten sonra dirilmeye bir benzetmedir: "Odur ki geceleyin sizi öldürür (gibi uyutur), gündüzün ne işlediğinizi bilir; sonra belirlenmiş süre geçirilip tamamlansın diye gündüzün sizi diriltir. Sonra dönüşünüz O'na dır; sonra (O, dünyada) yaptıklarınızı size haber verecektir." (el-En'âm, 6/60).

Kur'an-ı Kerim , kuraklık ve mevsim nedeniyle ölü hale gelen ve hayatı tamamen sönen toprağın, yağmurla veya sulanarak eski haline dönüşünü ve bereketlenmesini de, öldükten sonra dirilmeye delil göstererek şöyle buyuruyor: "O'nun ayetlerinden biri de (şudur): Sen, toprağı, boynu bükük (kupkuru) görürsün. Onun üzerine suyu döktüğümüz zaman titretir ve kabarır. Onu dirilten (Allah), elbette ölüleri de diriltir. O, her şeye Kadirdir." (Fussilet, 41/39).

El-Hacc, 22/5-6 ayetinde öldükten sonra dirilme konusunda şüphede olanların dikkatlerini, yaratılışlarının safhalarına çekerek, bu ifâdelerin altında tekrar diriltilmenin imkânını ortaya koymaktadır.
Âlemlerin yaratılışı, insanların yeniden dirilmelerine delil gösterilir:

"Elbette gökleri ve yeri yaratmak, insanları (öldükten sonra) yaratmaktan daha büyüktür. Fakat insanların çoğu bilmezler. "(el-Mümin, 40/57; en-Naziât, 79/27, 33; Yâsin, 36/79, 81).

İnsanın boşuna yaratılmadığını (el-Müminûn, 23/115); başıboş terkedilmediğini, (el-Kıyâme, 75/36) her nefsin ölümü tadacağını, inanan ve iyi amellerde bulunan kişilerin mükâfatlandırılması ve kâfirlerin de cezalandırılması için tekrar diriltileceklerini bildiren (Âli İmrân, 3/185; Yunus, 10/4; el-Leyl, 92/4, 11) ayetler de, ahiret hayatının birer delilidirler.

Mahlûkâtın, ölüp yok olduktan sonra tekrar dirilmelerindeki hikmet, mükelleflerin bu dünyada iradeleriyle kazandıklarının karşılığını görmeleridir. Çünkü bu dünya kazanç ve amel dünyasıdır. Öbür dünya ise, yapılanların karşılığının görüleceği yerdir (Âli İmrân, 3/185) .

İnsanlar bu dünyada rızıklarında, işlerinde, ecellerinde, mutluluk ve mutsuzluklarında çok farklı bir yaşayış içindedirler. Kimi zalim, kimi mazlum, kimi iyi, kimi hasta, bir kısmı zengin, bir kısmı fakir, bir kısmı üstün, bir kısmı zelildir. Kimisi iyilik yapar, kimisi kötülük. Şayet ölüp de tekrar dirilmeyecek olsalardı, iyilik yapanlar mükâfat, kötülük yapanlar da ceza görmemiş olurlardı. Bu ise Allah'ın adâletine aykırı olurdu. Bundan dolayı Allah tekrar dirilmeyi ve cezayı yaratmıştır; "İnkâr edenler, kat'iyyen diriltilmeyeceklerini sandılar. De ki: "Hayır, Rabbim hakkı için mutlaka diriltileceksiniz, sonra yaptıklarınız size haber verilecektir. Bu, Allah'a göre kolaydır." (et-Teğabun, 64/7, ayrıca en-Nahl, 16/30-40).

Ahirete iman, kâinatta meydana gelecek olan korkunç inkılâbın kesin olduğunu kabul etmektir. Bu dünya hayatı tamamıyla son bulup, başka bir hayat başlayacaktır. Bu âleme iman, İslâm inancını meydana getiren altı esastan birisidir. Mümin, imanı ve Kur'an ahlâkı ile ahlâklanmasının neticesini ahirette göreceğine, Allah'ın lûtfuna nâil olacağına yakînen inandığı için ölüm ve âhiret hayatı, onu tedirgin etmezken; hayatını küfür ve isyanla, zulüm ve haksızlıkla geçiren kâfir, asî ve zalim ise ölümü ve ölümden sonraki ahiret hayatını istemez (el-Bakara, 2/95; Âli İmrân, 3/56; el-İsrâ, 17/10; ez-Zümer, 39/26, 45).

Hz. Ali ahireti inkâr eden birisine şöyle demişti: "Benim dediğim olursa sonunda sen zararlı çıkarsın. Fakat senin dediğin olursa, ben zararlı çıkmam. "

Ahiret inancı, insana ilerleme ve gelişme yolunda büyük bir güç kazandıran mükemmel bir inanç türüdür. Cenâb-ı Hakk şöyle buyurur: "Her kim inanarak ahireti ister ve onun için gerektiği şekilde çalışırsa, onun emeği mükâfatla karşılanır." (el-İsrâ, 17/19). İnsan hayatı ile dünyanın varlığı, ancak sonunda bütün yapılanların sorgulanacağı bir ahiret hayatının olmasıyla bir anlam kazanır. Aksi takdirde hayatın ve dünyanın hiçbir anlamı olmadan insanın hayatına tam bir nihilizm hakim olacaktır. Bu da insanların büyük bir bunalıma ve ümitsizliğe sürüklenmesine yol açar. Ahirete iman insana sonsuzluğun yolunu açarken ölümü de en ince teferruatına kadar açıklayarak bir son olmadığını bildirmektedir. Ölüm yeni bir hayatın başlangıcı demektir. Ahiret inancıyla insanın bu dünyadaki hayatına bir anlam veriliyor. Ayrıca insanın yaşayışı da büyük bir disiplin altına alınmış oluyor. Zira ahirete iman insana büyük bir sorumluluk duygusu vermekte ve ilerde çekileceği büyük hesap gününe göre hayatını ve diğer insanlarla ilişkilerini sağlam bir karakter ve temele dayandırıyor. İnsan dünya hayatında yaptığı bütün amellerinin karşılığını o gün görecektir. "Kim zerre miktarı iyilik yaparsa onu görecek ve kim zerre miktarı kötülük yaparsa karşılığını görecektir. " (Zilzâl, 99/7-8). Böylece ahirete iman insana büyük bir ümid kaynağı olduğu gibi onu adâlete ve sonsuzluğa inandırır. Bu da adil, dürüst ve sağlam bir toplumun oluşmasını sağlar.

Kur'an, inanan ve inanmayanların ahiret hayatını özetle şöyle izah eder: "Sûr'a birinci üfleme üflendiği, arz ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir çarpışla birbirine çarpıldığı (ve hepsi darmadağın) olduğu zaman, işte o gün o vak'a olmuştur. Gök yarılmıştır, o gün o, zayıflamış, sarkmıştır. Melekler de onun kenarlarındadır. O gün Rabb'ının tahtını (arşını), bunların da üstünde sekiz (melek) taşımaktadır. O gün (hesap için Allah'a) arz olunursunuz. Sizden hiçbir sır gizli kalmaz. Kitabı sağından verilen: "Alın kitabımı okuyun " der, "Ben hesabımla karşılaşacağımı sezmiştim zaten. " Artık o, memnun edici bir hayat içindedir. Yüksek bir bahçede, devşirmesi kolay (meyveleri yakın). ' 'Geçmiş günlerde yaptığınız işlerden ötürü (bugün) afiyetle yiyin, için. "

Kitabı sol tarafından verilen ise der ki: "Keşke bana kitabım verilmeseydi. Şu hesabımı hiç görmemiş olsaydım. Keşke (ölüm işimi) bitirmiş olsaydı. Malım bana hiçbir fayda vermedi. Gücüm (saltanatım) benden yok olup gitti (hiçbir şeyim kalmadı). (Yüce Allah, Cehhenem'in muhafızlarına emreder): "Tutun onu, bağlayın onu, sonra Cehennem'e sallayın onu. Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun onu. Çünkü o, yüce Allah'a inanmıyordu, yoksulu doyurmaya ön ayak olmuyordu. Bugün onun için candan bir dost yoktur. İrinden başka yiyecek yoktur. Onu (bile bile) hata işleyenden başkası yemez." (el-Hakka 69/13-37).

Yukarda çizilen manzara inanan ve inanmayan kişinin ahiret hayatını veciz bir şekilde ortaya koymaktadır. İnanan için müjde, inanmayan için korku kaynağı olan bu âlem, onu idrak eden her akıl sahibinin kendi dünyasını, fikir ve yaşayış biçimini, Allah'ın arzu ettiği biçimde intizama koymasına en büyük etkendir.

Herkesin toplandığı ve kazandığı kendisine tastamam verildiği (Âli İmrân, 3/25-30; el-Câsiye, 45/28; Kâf, 50/44; et-Teğâbûn, 64/9), kimsenin kimseden cezasına karşılık bir şey ödeyemediği (el-Bakara, 2/48, 123) ana, baba, evlâd, dost herkesin kendi başlarının derdine düşerek ve hak talep edilmesi endişesiyle birbirinden kaçtığı (Abese, 80/34-37), dünyada iken inanç ve amelleri nisbetinde bazı yüzlerin ak, bazı yüzlerin de kara olduğu (Abese, 80/38-42; Âli İmrân, 3/106-107) o ceza gününde insanların makam, mevki, zenginlik, tahsil gibi insanlarca meziyet kabul edilen hiçbir özelliklerine aldırış edilmeksizin, kulların yaptıklarına göre hak tecelli eder. "Ey inananlar, Allah'tan korkun ve kişi, yarın için ne (yapıp) gönderdiğine baksın. Allah'tan korkun; ve Allah, yaptıklarınızı haber almaktadır" (el-Haşr, 59/18).
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
уємιηℓι уανєя
Yönetici

Yönetici
уємιηℓι уανєя


Erkek Mesaj Sayısı : 2507
Yaş : 37
Nerden : nereye:))
İş/Hobiler : Öğrenci
Lakap : Yok.
Takım : İslam Fıkhı D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802
İfaden : İslam Fıkhı F2a49e77adcbd8486691fb6efd0c4aac
Ruh Hali : İslam Fıkhı Gt1
Paylaşım : İslam Fıkhı 110
Kişisel İleti : <center><font color="black"><marquee direction="left" style=>Yüreklerde Ünlem[!],Akıllarda [?] İşaretiyim,Anlayana Çok,Anlamayana Az Gelirim</marquee></font></center>
Kayıt tarihi : 08/10/08

İslam Fıkhı Empty
MesajKonu: Geri: İslam Fıkhı   İslam Fıkhı Icon_minitimeCuma Ekim 31, 2008 12:58 pm

AHDİ BOZMAK

Kur'an-ı Kerim, ahde vefâyı emreder. Ahdi bozmayı, vefâsızlığı yasaklar. Hatta bazı örnekler vererek ahdi bozmayı kötüler. Bazı kimselerin ahidlerini bozarken kendilerince gösterecekleri sebepleri de reddeder. "Ipliğini iyice eğirip katladıktan sonra söküp bozan kadın gibi olmayın. Bir ümmetin sayıca daha çok olmasından ötürü yeminlerinizi aldatma vasıtası yapıyorsunuz. Allah, onunla sizi imtihan eder. Kıyamet günü, ihtilâf ettiğiniz şeyleri elbette beyan edecektir. " (en-Nahl, 16/92)

Ahdini bozan kimseler azımetten yoksun ve ileri görüşten mahrumdurlar. Sanki bir kadın ipliğini iyice eğirip katladıktan sonra onu tekrar tekrar söküp dağıtmaktadır. Bu benzetmedeki bütün ayrıntılar hakaret, hayret ve garipliklerle dolu bir anlam taşımaktadır. Bütünüyle ahidleri bozmayı kötülemekte ve çirkin bir iş olarak ruhlara yerleştirmeye çalışmaktadır.

Şahsiyetli ve akıllı bir insanın kalkıp da bu kadına benzemesi ve onun gibi zayıf iradeli olmayı kabullenmesi düşünülemez.

Ayette, ahdi bozma durumunda olan devletler de kınanmaktadır. Bir devlet bir veya birkaç devletle andlaşmalar imzalar, sonra da güçlü ve nüfuzlu devletlerin diğer saflarda yer aldığını ileri sürerek andlaşmalarını bozar ve bunda devletin çıkarının söz konusu olduğunu iddia ederse, islâm bu sebepleri kabul etmez ve mutlak şekilde ahde vefâ gösterilmesini emreder. Verilen sözlerin ve andlaşmaların hile ve oyun vasıtası kılınmasına göz yummaz. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki; islâm, iyilik ve Allah korkusu esasları dışında yapılan hiçbir andlaşmaya itibar etmez. Günah, isyan ve kötülük esasları üzerine yapılmış andlaşmaları reddeder. Gerek islâm toplumunun gerek islâm devletinin yapısı bu esaslara göre kurulur.

Müslümanların verdikleri sözü tutmalarından dolayı tarihte birçok kavimlerin Islam'a girdiği görülmüştür. Müslümanlardaki doğruluk ve sadakat, inançlarındaki samimiyet ve ihlâs, işlerindeki temizlik ve dürüstlük onları hayran bırakarak Islam'la tanışmalarına ve hidayet bulmalarına sebep olmuştur. Böylece müslümanlar ahidlerini bozmamakla, kaybettikleri basit ve küçük çıkarlar yerine pek büyük kazançlar elde etmişlerdir.
Bir müslümanın sözü gerçekten Allah'a verilmiş bir sözdür. Müslüman, Allah korkusu taşıdığından ahdini bozmayı düşündüğü an Allah'ın kendisini hesaba çekeceğini düşünerek bundan vazgeçer. Çünkü ahdine sadık kaldığında Allah katında kendisi için hayırlar hazırlandığının şuurundadır.

"Allah'ın ahdini az bir pahaya satıp değişmeyin. Eğer bilirseniz Allah katında olan sizin için daha hayırlıdır." (en-Nahl, 16/95).
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
уємιηℓι уανєя
Yönetici

Yönetici
уємιηℓι уανєя


Erkek Mesaj Sayısı : 2507
Yaş : 37
Nerden : nereye:))
İş/Hobiler : Öğrenci
Lakap : Yok.
Takım : İslam Fıkhı D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802
İfaden : İslam Fıkhı F2a49e77adcbd8486691fb6efd0c4aac
Ruh Hali : İslam Fıkhı Gt1
Paylaşım : İslam Fıkhı 110
Kişisel İleti : <center><font color="black"><marquee direction="left" style=>Yüreklerde Ünlem[!],Akıllarda [?] İşaretiyim,Anlayana Çok,Anlamayana Az Gelirim</marquee></font></center>
Kayıt tarihi : 08/10/08

İslam Fıkhı Empty
MesajKonu: Geri: İslam Fıkhı   İslam Fıkhı Icon_minitimeCuma Ekim 31, 2008 12:59 pm

ADAK (NEZIR)

Allah'u Teâlâ'ya ibâdet maksadıyla mükellef olmadığı halde mübah olan bir işi yapmayı kararlaştırmak, kişinin öyle bir ameli kendisine vâcip kılması ve bunu yapacağına dair Allah'a söz vermesine Adak denir.

Allah rızası için yapılan adaklar Allah katında geçerlidir. Yalnız Allah'ın rızası gözetilirse böyle bir ibâdetten sevap elde edilir. Sırf Allah rızası için oruç tutmak, sadaka vermek, Kur'an okumak namaz kılmak gibi. Ancak sırf dünyevî bir maksat uğruna yapılan adaklar geçerli değildir. "Falan bir işim olursa şu kadar oruç tutacağım", veya şu kadar sadaka vereceğim demek gibi. Buna benzer dünyaya yönelik isteklerin olması halinde yapılan adaklarda sırf dünyevî bir arzu taşıdığından ibâdetlerde aranan ihlâs* ve Allah rızası özelliği kaybolmuş oluyor. Aslında böyle bir adak Allah'ın takdirini değiştirmez. Mukadder ne ise o olur. Fakat her ne olursa olsun "falan işim olsun, şöyle böyle oruç tutacağım, sadaka vereceğim..." gibi adakları yaptıktan sonra mutlaka yerine getirmek vâcip olur.

Allah'ın rızasını ve yardımını istemek maksadıyla yapılan bu ibâdet genellikle bütün semâvî dinlerde vardır. Kur'an-ı Kerim'de Hz. Meryem ile ilgili olarak anlatılan kıssada annesinin şöyle dediği ve adakta bulunduğu ifade edilmektedir: "Hani İmran'ın karısı şöyle demişti: 'Rabbim' karnımda taşıdığım çocuğu sadece sana hizmet etmek üzere adadım. Bunu benden kabul buyur Allah'ım sen her şeyi çok iyi işiten ve çok iyi bilensin. " (Âl-i İmrân, 3/35). Ve yine Hz. Meryem'e şöyle hitab edilmişti: "İnsanlardan birini görürsen "Rahman olan Allah'a konuşmama orucu adadım bugün kimseyle konuşmayacağım" de." (Meryem, 19/26). Yalnız Semâvî dinlerde değil, kısmen semâvî din özelliği ve kalıntıları taşıyan bazı toplum ve dinlerde de adak inancına rastlanmaktadır. Yahudi ve Hristiyanların yanısıra eski Çin, Türk ve Arap toplumlarında adakların yapıldığı bilinmektedir.

Kur'an-ı Kerim'de adak ile ilgili olarak bazı hususlar zikredilmişse de bu konuda herhangi bir emir veya nehiy mevcut değildir. Fakat ileride de ele alınacağı gibi adaklar yapıldıktan sonra mutlaka yerine getirilmesi gerekmektedir.

Bazı Hadislerde Rasûlullah (s.a.s.), yapıldıktan sonra Allah'a itaat kabılinden olan adakların yerine getirilmesi gerektiğini ifade etmiştir. (Tecrid-i Sarih Tercüme ve Şerhi, XII, 226 vd.) Adağın Hz. Peygamber tarafından yasaklandığını ileri sürenler olmuşsa da, bu adaklar insanı kaderden müstağni kılmaya sürükleyen anlayışlara dayalı olan adaklardır. Çünkü yapıldıktan sonra mutlaka yerine getirilmesi kesin olarak emredildiğine ve bu konuda gayet açık hükümler bulunduğuna göre, yasaklanmış bir hususun yapıldıktan sonra yerine getirilmesi isteniyorsa bu yasak ne ile izah edilebilir?

Adak, yemin keffâreti*nde olduğu gibi yerine getirilmesi kişinin İslâmî hükümlere olan sadakatine bağlıdır. Böyle bir adağı yaptıktan sonra onu yapmaması halinde İslâm devleti yetkilileri ibâdeti ihmal ettiğinden dolayı onu bu konuda zorlayamazlar. Ancak Cenab-ı Hakk Kur'an-ı Kerim'de "Nezirlerini edâ etsinler" (el-Hacc, 22/29) buyurmaktadır.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
уємιηℓι уανєя
Yönetici

Yönetici
уємιηℓι уανєя


Erkek Mesaj Sayısı : 2507
Yaş : 37
Nerden : nereye:))
İş/Hobiler : Öğrenci
Lakap : Yok.
Takım : İslam Fıkhı D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802
İfaden : İslam Fıkhı F2a49e77adcbd8486691fb6efd0c4aac
Ruh Hali : İslam Fıkhı Gt1
Paylaşım : İslam Fıkhı 110
Kişisel İleti : <center><font color="black"><marquee direction="left" style=>Yüreklerde Ünlem[!],Akıllarda [?] İşaretiyim,Anlayana Çok,Anlamayana Az Gelirim</marquee></font></center>
Kayıt tarihi : 08/10/08

İslam Fıkhı Empty
MesajKonu: Geri: İslam Fıkhı   İslam Fıkhı Icon_minitimeCuma Ekim 31, 2008 1:00 pm

AHD

Yemîn, mîsâk, söz verme, ittifak, bir şeyi korumak, halden hâle onu muhafaza etmek, tavsiye etmek anlamlarında kullanılan bir terim. Ahd kelimesi Islâmî bir kavram olarak "Ahd-ü Mîsâk' şeklinde kullanılmıştır. Allah'u Teâlâ ile beşer arasında geçen birçok ahidleşmeyi insan aklına getirmektedir. Kur'an-ı Kerîm'de geçen ahidleşmelerden birisi insanoğlunun yaratıcısını bilmesi ve ona yönelip ibadet etmesidir. Bu tür bir ahid fıtrî bir ahiddir. Allah'ın varlığına inanmak ihtiyacı, insan yaradılışında sürekli ve kalıcıdır. Yalnız bazen insan şaşırıp yolunu sapıtır.


O zaman Allah'a ortak aramaya koyulur. Oysa insan, Allah'ın resulleri aracılığıyla gönderdiği emir ve yasaklara uyarsa ahde uymuş olur. Ahidleşme Kur'anî bir metottur. Allah resulleri ile onlara uyan, onların ashâbı olan insanlar arasında gerek Allah'ın hükümlerini yaşama, gerek bunları muhafaza etme konusunda ahidleşmeler olmuştur. Ahd hem Allah'ın insanlara teklif etmiş olduğu hükümler ve hem de insanların Allah'a karşı veya Allah namına diğerlerine karşı yerine getirmeyi taahhüd etmiş oldukları hususlardır. Kur'an-ı Kerim'de "Allah'ın ahdini yerine getiriniz" (el-En'am, 6/152) buyurulur. Âlimler buradaki ahdi şöyle izah etmişlerdir: "Allah'ın ahidlerini îfa ediniz. Gerek Allah'ın size teklif etmiş olduğu ahidleri, emirleri, nehiyleri ve gerek sizin Allah'a veya Allah nâmına diğerlerine verdiğiz ahidleri, adakları, yeminleri, akitleri, doğru olan her tür taahhütleri yerine getiriniz. Islâm'da ahdi bozmak haramdır."

Gerek Allah'a ve gerekse insanlara karşı verilen ahdin yerine getirilmesi gerekir. Kur'an'da kurtuluşa eren müminlerin sıfatları sayılırken: "Onlar emanetlerini ve ahidlerini yerine getirirler. " (Mü'minûn, 23/8) buyurulur.
Allah ile insanlar arasında birçok ahidler vardır. Allah'ın insanlardan aldığı ilk ahid, onların zürriyetlerini Hz. Adem'in sulbünden alıp kendi ulûhiyetini tasdik ettirmesidir. (bk. el-A'raf, 7/172)

Ahidle yemin arasında fark vardır. Yemin bozulursa keffâret gerekir. Fakat ahidte bu yoktur. Ahdi bozmanın günahı keffâretle ortadan kalkmaz. (Ibnü'l-Arabî, Ahkâmü'l-Kur'an, III, 1174)

"Ey Israiloğulları, sizi nasıl bir nimet ile nimetlendirdiğimi hatırlayın. Ve bana verdiğiz sözü yerine getirin ki, ben de size verdiğim sözü yerine getireyim. Siz, Benden korkun. " (el-Bakara, 2/40) ayeti bu ahidlerden biridir.


Ayet-i Celîleden anladığımıza göre, Cenâb-ı Hakk'a söz vermiş bulunan bir kavme karşı Cenâb-ı Hakk da onlara bir vaatte bulunmuştur. Bu bir ahidleşmedir. Allah'u Teâlâ ahdinden asla caymayacağına göre, insanlar da ahidlerinden caymamalıydılar. Ancak insanlar ahidlerinden caymaya başlamışlar ve Allah'a ibadet etmemek, Onun yasaklarına uymamak ve O'na ortak koşmak gibi sapıklıklara düşmüşlerdir. Ahidlerine uygun olarak yalnız Allah'a ibadet etmeleri, hayatlarında Allah'ın hükümlerini hakim kılmaları gerekmektedir. Ancak fâsıklar ahitlerini bozarak Allah'la sözleşmelerini iptal etmişlerdir. Allah ile olan ahdine vefa göstermeyen, bu ahdi bozan ve bozmaya çalışan kimseden hiçbir ahde saygı göstermesi beklenemez. Oysa ki Allah kendisi ile yapılan ahde bağlılık gösterenlere büyük bir mükâfat vereceğini va'd etmektedir.

"Doğrusu sana sadakat yemini edenler (ey Muhammed) bizatihi o yemin ile Allah'a bağlılık yemini etmektedirler. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. Bu yüzden her kim (o yeminden sonra) yeminini bozarsa, ancak kendi zararına bozmuş olur ve her kim Allah ile ahdini yerine getirirse Allah ona büyük bir mükâfat nasip edecektir." (el-Feth, 48/10).

Insanlar, Allah'ın emir ve yasakları ile hududunu aşarlarsa şeytana ibadet etmiş, onun çemberine girmiş olmaktadırlar. Oysa Allah (c.c.) bütün insanlardan ahd-ü misâk aldığını ifade buyurmaktadır.
"Ey Âdemoğulları, ben sizinle ahidleşmedim mi? Şeytana tapmayın, o sizin düşmanınızdır. " diye (Yâsin, 36/60).

"Rabb'in Âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini alıp devam ettirmiş ve onları kendilerine şahit tutarak: "Ben Rabb'iniz değil miyim? (demiştir)" "Evet (buna) şâhidiz!" dediler. Kıyâmet günü! Biz bundan habersizdik. demeyesiniz." (el-A'raf, 7/172).

Ahde vefa konusunda Islâm son derece titiz davranır. Insanlar arası ilişkilerde güven unsurunun hâkim olması için yeğâne garanti vasıtası ahde vefâdır. Bu güven olmadan veya sağlanmadan sıhhatli bir toplum hayatı mümkün olamaz. Allah öyle bir topluma rahmet nazarıyla bakmaz.
"Ama Allah'a verdikleri sözü iyice pekiştirdikten sonra bozanlar ve Allah'ın bitiştirilmesini istediği şeyi kesenler ve yeryüzünde bozgunculuk yapanlar... Işte lânet onlara (dünya) yurdunun kötü sonucu onlaradır." (er-Ra'd, 13/25)

Cenâbı Hakk kullarından ilk ahdin yanı sıra daha sonraları peygamberleri aracılığı ile başka ahidler de almıştır. Mesela Israiloğullarından namaz kılacaklarına, zekât vereceklerine, peygamberlerine itaat edeceklerine dair ahid almış ve bu ahde riayet etmeleri halinde de onlara dünya ve âhirette mükâfaat vereceğini bildirmiştir (el-Mâide, 5/12). Bundan başka anaya, babaya, akrabalara ve yoksul kimselere yardım edeceklerine birbirlerinin kanlarını akıtmayacaklarına birbirlerini yurtlarından çıkarmayacaklarına (el-Bakara, 2/83-84) dair söz almıştır. Fakat ne yazık ki Israiloğulları bu ahde vefâ göstermeyerek sözlerini bozmuşlardır (el-Bakara, 2/100).

Islam Hukuku Açısından

Islâm hukuku açısından "ahd" ise; fıkıh sahasına giren bütün sözleşme ve akidlerdir. "Ahd" ve "akd" kelimeleri asr-ı saadette devletler arasındaki sözleşmeler anlamında kullanılmıştır. Bilhassa Hudeybiye andlaşmasında kullanılan ahd ve akd kelimeleri bu anlamı yansıtmaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
уємιηℓι уανєя
Yönetici

Yönetici
уємιηℓι уανєя


Erkek Mesaj Sayısı : 2507
Yaş : 37
Nerden : nereye:))
İş/Hobiler : Öğrenci
Lakap : Yok.
Takım : İslam Fıkhı D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802
İfaden : İslam Fıkhı F2a49e77adcbd8486691fb6efd0c4aac
Ruh Hali : İslam Fıkhı Gt1
Paylaşım : İslam Fıkhı 110
Kişisel İleti : <center><font color="black"><marquee direction="left" style=>Yüreklerde Ünlem[!],Akıllarda [?] İşaretiyim,Anlayana Çok,Anlamayana Az Gelirim</marquee></font></center>
Kayıt tarihi : 08/10/08

İslam Fıkhı Empty
MesajKonu: Geri: İslam Fıkhı   İslam Fıkhı Icon_minitimeCuma Ekim 31, 2008 1:00 pm

ÂDETLİ KARISI İLE CİNSEL İLİŞKİDE BULUNANIN NE YAPMASI GEREKIR?

Önce bunun sağlık açısından, sakıncalı, tıbben mahzurlu, tiksinti ve her iki taraf için de eziyet verici bir iş olduğunu söylemeliyiz. "Sana hayızlı ile cimayı soruyorlar. De ki, bu (her iki tarafâ da) eziyet verici bir şeydîr. Onlar âdetli iken onlardan ayrılın ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Iyice temizlendiklerinde Allah'ın size emrettiği yerden onlara gidin. Allah çok tevbe edenleri ve tertemiz'olanları sever." (K. B akara 222)

Görüldüğü gibi âdetli karısı ile cinsel ilişkiyi Allah yasaklamıştır ve bu yasağın haram kılma anlamına geldiği söylenmiştir. Her şeye rağmen şeytana uyar ve bu çirkin haramı işlerse, ikisi de isteyerek yapmışsa ikisi de günah işlemiş olur. Ikisinin de pişmanlık duyup tevbe etmesi ve istigfar etmesi gerekir. Hz. Ebûbekir Efendimize birisi bunu sormuş ve: "Istigfar et (bağışlanma dile) ve bir daha da yapma" cevabını almıştır. Biri istemeden diğeri onu zorlayarak yapmışlarsa, sadece zorlayan günahkâr olur. Işin fetvâ açısından hükmü budur.

Ancak bir veya yarım dinar (bir dînar, yaklaşık 4.5 gr. altın demektir) sadaka vermesi müstehap (hoş ve daha temizleyici) bir davranış olur. Bunun açıklaması da hadis-i şeriflerden alınarak şöyle yapılır: Bu günah, âdetin ilk günlerinde yapılmışsa bir dînâr, sonlarında ise yarım dînâr verilir. Ya da kan siyah devresinde ise bir, sarı devresinde ise yarım dînâr verilir. Bu da diğeri ile aynı kapıya çıkar.(Mavsili, el-Ihtiyâr I/28.)
Bu söylediklerimiz elbette asıl cinsel ilişki (cima) için sözkonusudur. Onun dışında ise koca karısından pekçok yolla yararlanabilir .
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
уємιηℓι уανєя
Yönetici

Yönetici
уємιηℓι уανєя


Erkek Mesaj Sayısı : 2507
Yaş : 37
Nerden : nereye:))
İş/Hobiler : Öğrenci
Lakap : Yok.
Takım : İslam Fıkhı D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802
İfaden : İslam Fıkhı F2a49e77adcbd8486691fb6efd0c4aac
Ruh Hali : İslam Fıkhı Gt1
Paylaşım : İslam Fıkhı 110
Kişisel İleti : <center><font color="black"><marquee direction="left" style=>Yüreklerde Ünlem[!],Akıllarda [?] İşaretiyim,Anlayana Çok,Anlamayana Az Gelirim</marquee></font></center>
Kayıt tarihi : 08/10/08

İslam Fıkhı Empty
MesajKonu: Geri: İslam Fıkhı   İslam Fıkhı Icon_minitimeCuma Ekim 31, 2008 1:01 pm

ADAK KURBANI ETİ

Bir baba, çocuğum şu okulu bitirirse kurban kesecegim der, fakat çocuğu o okulu bitiremeden baba ölürse, daha sonra okulu bitiren çocuk, ya da annesi onun bu adağını yerine getirmeli midirler? Keserlerse etinden kimler yiyemez?

Ölen Için Kurban ve Kurbanda Çok Yönlülük Önce, dünyevi bir nimet için adak yapmanın mekruh, yani çirkin bir iş olduğu, ama buna rağmen adağını yerine getirmesi gerektiği bilinmelidir. Bir şeyin olmasına bağlanan (muallak) adak, o şey olmadan önce yapılmaz. Sözünü ettiğiniz baba oğlunun okulu bitirdiğini görmediği için bu adak onun üzerinden düşmüştür. Çocuğun bu kurbanı kesmesi ve sevabını ona göndermesi güzel bir şeydir.Adak olmadığı için etinden herkes yiyebilir. Ancak adak sahibi, varislerinin kesmelerini emretmişse kesenin kendisi yiyemez. ( Nemenkânî; age. N/362 (Raddü'I-muhtâr'dan))
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
уємιηℓι уανєя
Yönetici

Yönetici
уємιηℓι уανєя


Erkek Mesaj Sayısı : 2507
Yaş : 37
Nerden : nereye:))
İş/Hobiler : Öğrenci
Lakap : Yok.
Takım : İslam Fıkhı D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802
İfaden : İslam Fıkhı F2a49e77adcbd8486691fb6efd0c4aac
Ruh Hali : İslam Fıkhı Gt1
Paylaşım : İslam Fıkhı 110
Kişisel İleti : <center><font color="black"><marquee direction="left" style=>Yüreklerde Ünlem[!],Akıllarda [?] İşaretiyim,Anlayana Çok,Anlamayana Az Gelirim</marquee></font></center>
Kayıt tarihi : 08/10/08

İslam Fıkhı Empty
MesajKonu: Geri: İslam Fıkhı   İslam Fıkhı Icon_minitimeCuma Ekim 31, 2008 1:01 pm

ADAK KURBANI:

Adanılan şey bazen kurban olabilir. Bu durumda şu iki hususa dikkat edilmelidir:

1- Kurban davar, sığır ve deve gibi dört ayaklı hayvanlardan olur. Tavuk, kaz ve hindi gibi iki ayaklı hayvanlardan kurban olmaz.

2- Kurbanın etinden onu adayan kimse ile usûl ve füru* yiyemezler. Kurbanın eti fakirlere tasadduk edilir.
Şayet yerlerse yedikleri miktarın değerini fakirlere vermeleri gerekir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
уємιηℓι уανєя
Yönetici

Yönetici
уємιηℓι уανєя


Erkek Mesaj Sayısı : 2507
Yaş : 37
Nerden : nereye:))
İş/Hobiler : Öğrenci
Lakap : Yok.
Takım : İslam Fıkhı D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802
İfaden : İslam Fıkhı F2a49e77adcbd8486691fb6efd0c4aac
Ruh Hali : İslam Fıkhı Gt1
Paylaşım : İslam Fıkhı 110
Kişisel İleti : <center><font color="black"><marquee direction="left" style=>Yüreklerde Ünlem[!],Akıllarda [?] İşaretiyim,Anlayana Çok,Anlamayana Az Gelirim</marquee></font></center>
Kayıt tarihi : 08/10/08

İslam Fıkhı Empty
MesajKonu: Geri: İslam Fıkhı   İslam Fıkhı Icon_minitimeCuma Ekim 31, 2008 1:01 pm

ADAĞIN ŞARTLARI

Adağın İslâmî hükümlere göre geçerli olabilmesinin çeşitli şartları vardır:

1- Adanan ibâdetin cinsinden mutlaka bir farz veya vâcibin olması gerekir. Örneğin "üç gün oruç tutacağım.", "Şu kadar namaz kılacağım", "Kurban keseceğim", diye adamak câizdir ve böyle bir adak sahihtir. Fakat "Filan hastayı ziyâret edeceğim", "Aldığım malları sermayesine satacağım", demek adak olmuyor. Dolayısıyla Allah rızası için adanan ibâdetin cinsinden farz ve vâcip olmayan hattâ İslâm dininde yapılması uygun olmayan, İslâm'ın emretmediği kötü geleneklerden ibaret olan türbelere, yatırlara mum yakmak, bu yatırların uğruna bir şeyler yapmak, yatırlara bazı eşyalar adamak câiz değildir. Hattâ bu gibi adaklar kesinlikle haramdır .

2- Adayanın akıllı, bülûğa ermiş yani ergin olması gerekir. Adağı yapan kimsenin aklından hasta olmaması, çocuk yaşta bulunmaması gerekir. Erginlik çağına ulaşmamış olanlarla delilerin* yaptığı adakların yerine getirilmesi zorunlu değildir.

3- Adanan ibâdet o anda veya gelecekte yapılması farz olan bir ibâdet olmamalıdır. Meselâ 'şu işim olursa öğle namazını veya yatsı namazını kılacağım', yahut 'Ramazan'da oruç tutacağım', veya zengin olduğu halde 'Kurban bayramında kurban keseceğim' gibi adaklar sahih değildir. Çünkü bu gibi ibâdetler zaten farz veya vâcip ibâdetler olup yerine getirilmesi gereken ibâdetlerdir. Buna göre bu tür adaklar geçerli değildir.

4- Adanan ibâdet ayrıca bir farz veya vâcip bir ibâdete sebep ve zemin türünden olmamalıdır. Örneğin abdest almayı veya tilâvet secdesi yapmayı adamak da sahih bir adak değildir. Zira bu gibi ibâdetler farz olan ibâdetlere vesiledir, onun için adanmaz.

5- Adanan şey Allah'ın razı olmayacağı, günah özelliği taşıyan türden de olmamalıdır. Meselâ "Şu işim olursa kendimi Allah rızası için kurban edeceğim" diye bir adak yapmak geçerli olmadığı gibi haramdır. Fakat aslında İslâm'ın emrettiği bir ibâdet iken yine İslâm'ın başka bir sebepten dolayı yasakladığı bir ibâdet türü ise geçerli olur. Meselâ bir kimsenin Ramazan Bayramı'nın birinci gününde veya Kurban Bayramı'nın ilk üç gününde oruç tutmayı adaması sahih bir adaktır. Ancak bu günlerde oruç tutmak haram olduğu için, başka bir zamanda bu adağını kaza eder.

6- Adanan şeyin yerine getirilmesi mümkün olmalıdır. Meselâ geçen falan günde yahut falanın geleceği günde oruç tutmak gibi. Geçen bir gün geri gelmeyeceği gibi, falan kimsenin gece veya gündüz zeval vaktinden sonra gelmesi halinde artık oruç tutulamayacağı bellidir. Çünkü oruç gündüz tutulduğu gibi fecirden başlanması gerekir. Dolayısıyla böyle bir adak olmaz.
7- Adanan şey bir malın sadaka* olarak verilmesi ise, adanan mal adağı yapanın malından ve servetinden fazla olmamalıdır. Çünkü adağı yapan kimse ancak mal varlığı kadar bir tasaddukta bulunabilecektir. Ayrıca başkasının malını tasadduk etmeyi adamak da câiz değildir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
уємιηℓι уανєя
Yönetici

Yönetici
уємιηℓι уανєя


Erkek Mesaj Sayısı : 2507
Yaş : 37
Nerden : nereye:))
İş/Hobiler : Öğrenci
Lakap : Yok.
Takım : İslam Fıkhı D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802
İfaden : İslam Fıkhı F2a49e77adcbd8486691fb6efd0c4aac
Ruh Hali : İslam Fıkhı Gt1
Paylaşım : İslam Fıkhı 110
Kişisel İleti : <center><font color="black"><marquee direction="left" style=>Yüreklerde Ünlem[!],Akıllarda [?] İşaretiyim,Anlayana Çok,Anlamayana Az Gelirim</marquee></font></center>
Kayıt tarihi : 08/10/08

İslam Fıkhı Empty
MesajKonu: Geri: İslam Fıkhı   İslam Fıkhı Icon_minitimeCuma Ekim 31, 2008 1:01 pm

ADAĞIN KISIMLARI
Nezir'in şarta bağlı olan ve olmayan şeklinde ikiye ayrıldığı gibi bu türler de ayrıca kendi aralarında çeşitli kısımlara ayrılmaktadırlar.
A- Şarta bağlı olan adaklar
Bunlara ıstılâhî olarak "Muallak Adaklar" denir. Muallak adaklar ikiye ayrılır:

1- Bazı hususların gerçekleşmesine ve yapılmasına bağlanan adaklar. Meselâ 'Hastalığım geçer ve iyileşirsem şu kadar oruç tutacağım' veya 'Şu kadar kurban keseceğim' şeklinde yapılan adak gibi. Bu hastalığı geçerse bu ibâdeti derhal yerine getirmek gerekir. Böyle bir adağı daha sonra yapmak her ne kadar câiz ise de hemen yerine getirilmesi daha sevaptır.

2- Bazı iyi ve güzel hususların gerçekleşmemesi ve yapılmaması için adanan adaklar. Örneğin, 'Falan kimse ile konuşursam şu ibâdeti yapmak üzerime vâcip olsun' şeklindeki adaklar gibi. Burada koşulan şart falan kimse ile konuşmamadır. Bu şarta rağmen o kimse ile konuşulursa adağı yerine getirmek yahut bunun yerine yemin keffâreti ödemek gerekir.

Genel olarak belli bir şarta bağlanan adaklar belirtilen şartın gerçekleşmesinden önce yapılmazlar. Örneğin 'Falan işim olursa şu kadar oruç tutacağım' diye adak yapılıp o işi gerçekleşmeden adadığı orucu tutarsa adağını yerine getirmiş olmaz. Adı geçen işi gerçekleşince yeniden o orucu tutması gerekir.
Aynı şekilde bu tür bir adak belirli bir zaman, yer ve kişilere yahut belli bir şekle bağlanırsa mutlaka bu belirlenen şekilde yapılması şart değildir.

Meselâ 'Falan işim olursa falan gün veya falan ay oruç tutacağım, şu parayı falan adama vereceğim', yahut şu kadar namazı falan camide kılacağım' dese belirtilen işi gerçekleşince belirttiği gün veya ayda oruç tutması şart değildir. Zikrettiği kişiye belirlediği parayı vermesi yahut söylediği camide namaz kılması şartı aranmamaktadır. Orucunu istediği bir zamanda tutması, sadakasını istediği kimseye vermesi, namazını istediği herhangi bir camide kılması mümkündür.

B- Şarta bağlı olmayan adaklar

Bunlara da "Mutlak Adaklar" adı verilmektedir. Bu tür adaklar da ikiye ayrılmaktadır.

1- Belirli olan yani muayyen adaklar: Şarta bağlı olmadan yapılan adaklardır. Meselâ 'önümüzdeki perşembe günü oruç tutmayı adamak' gibi.

Belirli olmayan adaklar.

Bunlara da 'Gayr-i Muayyen Adaklar' denir. Bu tür adaklar da hiçbir şart ve zamana bağlı olmayan adak türleridir. Meselâ "Şu kadar gün oruç tutacağım" diyerek hiçbir şart ve zamana bağlamadan bir müddet oruç tutmayı adamak gibi.

Bütün bu hükümlere göre Mutlak * yani bir şarta bağlı olmadan adanan oruçların kesin olarak yerine getirilmeleri gerekir. Belirli bir zamanda yapılması adanan adak başka bir günde kaza edilmelidir. Aynı şekilde bu tür mutlak adaklarda belirli bir yer ve kişi ile belirli bir miktar da önemli değildir. Mühim olan bu adakların yerine getirilmesidir. Belirlenen yer, kişi ve miktarlar değiştirilebilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
уємιηℓι уανєя
Yönetici

Yönetici
уємιηℓι уανєя


Erkek Mesaj Sayısı : 2507
Yaş : 37
Nerden : nereye:))
İş/Hobiler : Öğrenci
Lakap : Yok.
Takım : İslam Fıkhı D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802
İfaden : İslam Fıkhı F2a49e77adcbd8486691fb6efd0c4aac
Ruh Hali : İslam Fıkhı Gt1
Paylaşım : İslam Fıkhı 110
Kişisel İleti : <center><font color="black"><marquee direction="left" style=>Yüreklerde Ünlem[!],Akıllarda [?] İşaretiyim,Anlayana Çok,Anlamayana Az Gelirim</marquee></font></center>
Kayıt tarihi : 08/10/08

İslam Fıkhı Empty
MesajKonu: Geri: İslam Fıkhı   İslam Fıkhı Icon_minitimeCuma Ekim 31, 2008 1:57 pm

ADAK (NEZIR)

Allah'u Teâlâ'ya ibâdet maksadıyla mükellef olmadığı halde mübah olan bir işi yapmayı kararlaştırmak, kişinin öyle bir ameli kendisine vâcip kılması ve bunu yapacağına dair Allah'a söz vermesine Adak denir.
Allah rızası için yapılan adaklar Allah katında geçerlidir. Yalnız Allah'ın rızası gözetilirse böyle bir ibâdetten sevap elde edilir. Sırf Allah rızası için oruç tutmak, sadaka vermek, Kur'an okumak namaz kılmak gibi. Ancak sırf dünyevî bir maksat uğruna yapılan adaklar geçerli değildir. "Falan bir işim olursa şu kadar oruç tutacağım", veya şu kadar sadaka vereceğim demek gibi. Buna benzer dünyaya yönelik isteklerin olması halinde yapılan adaklarda sırf dünyevî bir arzu taşıdığından ibâdetlerde aranan ihlâs* ve Allah rızası özelliği kaybolmuş oluyor. Aslında böyle bir adak Allah'ın takdirini değiştirmez. Mukadder ne ise o olur. Fakat her ne olursa olsun "falan işim olsun, şöyle böyle oruç tutacağım, sadaka vereceğim..." gibi adakları yaptıktan sonra mutlaka yerine getirmek vâcip olur.

Allah'ın rızasını ve yardımını istemek maksadıyla yapılan bu ibâdet genellikle bütün semâvî dinlerde vardır. Kur'an-ı Kerim'de Hz. Meryem ile ilgili olarak anlatılan kıssada annesinin şöyle dediği ve adakta bulunduğu ifade edilmektedir: "Hani İmran'ın karısı şöyle demişti: 'Rabbim' karnımda taşıdığım çocuğu sadece sana hizmet etmek üzere adadım. Bunu benden kabul buyur Allah'ım sen her şeyi çok iyi işiten ve çok iyi bilensin. " (Âl-i İmrân, 3/35). Ve yine Hz. Meryem'e şöyle hitab edilmişti: "İnsanlardan birini görürsen "Rahman olan Allah'a konuşmama orucu adadım bugün kimseyle konuşmayacağım" de." (Meryem, 19/26). Yalnız Semâvî dinlerde değil, kısmen semâvî din özelliği ve kalıntıları taşıyan bazı toplum ve dinlerde de adak inancına rastlanmaktadır. Yahudi ve Hristiyanların yanısıra eski Çin, Türk ve Arap toplumlarında adakların yapıldığı bilinmektedir.

Kur'an-ı Kerim'de adak ile ilgili olarak bazı hususlar zikredilmişse de bu konuda herhangi bir emir veya nehiy mevcut değildir. Fakat ileride de ele alınacağı gibi adaklar yapıldıktan sonra mutlaka yerine getirilmesi gerekmektedir.

Bazı Hadislerde Rasûlullah (s.a.s.), yapıldıktan sonra Allah'a itaat kabılinden olan adakların yerine getirilmesi gerektiğini ifade etmiştir. (Tecrid-i Sarih Tercüme ve Şerhi, XII, 226 vd.) Adağın Hz. Peygamber tarafından yasaklandığını ileri sürenler olmuşsa da, bu adaklar insanı kaderden müstağni kılmaya sürükleyen anlayışlara dayalı olan adaklardır. Çünkü yapıldıktan sonra mutlaka yerine getirilmesi kesin olarak emredildiğine ve bu konuda gayet açık hükümler bulunduğuna göre, yasaklanmış bir hususun yapıldıktan sonra yerine getirilmesi isteniyorsa bu yasak ne ile izah edilebilir?

Adak, yemin keffâreti*nde olduğu gibi yerine getirilmesi kişinin İslâmî hükümlere olan sadakatine bağlıdır. Böyle bir adağı yaptıktan sonra onu yapmaması halinde İslâm devleti yetkilileri ibâdeti ihmal ettiğinden dolayı onu bu konuda zorlayamazlar. Ancak Cenab-ı Hakk Kur'an-ı Kerim'de "Nezirlerini edâ etsinler" (el-Hacc, 22/29) buyurmaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
уємιηℓι уανєя
Yönetici

Yönetici
уємιηℓι уανєя


Erkek Mesaj Sayısı : 2507
Yaş : 37
Nerden : nereye:))
İş/Hobiler : Öğrenci
Lakap : Yok.
Takım : İslam Fıkhı D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802
İfaden : İslam Fıkhı F2a49e77adcbd8486691fb6efd0c4aac
Ruh Hali : İslam Fıkhı Gt1
Paylaşım : İslam Fıkhı 110
Kişisel İleti : <center><font color="black"><marquee direction="left" style=>Yüreklerde Ünlem[!],Akıllarda [?] İşaretiyim,Anlayana Çok,Anlamayana Az Gelirim</marquee></font></center>
Kayıt tarihi : 08/10/08

İslam Fıkhı Empty
MesajKonu: Geri: İslam Fıkhı   İslam Fıkhı Icon_minitimeCuma Ekim 31, 2008 1:57 pm

ABDESTSİZ OLARAK YAPILMASI YASAK OLAN HUSUSLAR

1- Namaz kılmak.

2- Kur'ân-ı Kerim'e el sürmek.

3- Tilâvet secdesi yapmak.

4- Cenâze namazı kılmak.

5- Kâbe'yi tavaf etmektir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
уємιηℓι уανєя
Yönetici

Yönetici
уємιηℓι уανєя


Erkek Mesaj Sayısı : 2507
Yaş : 37
Nerden : nereye:))
İş/Hobiler : Öğrenci
Lakap : Yok.
Takım : İslam Fıkhı D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802
İfaden : İslam Fıkhı F2a49e77adcbd8486691fb6efd0c4aac
Ruh Hali : İslam Fıkhı Gt1
Paylaşım : İslam Fıkhı 110
Kişisel İleti : <center><font color="black"><marquee direction="left" style=>Yüreklerde Ünlem[!],Akıllarda [?] İşaretiyim,Anlayana Çok,Anlamayana Az Gelirim</marquee></font></center>
Kayıt tarihi : 08/10/08

İslam Fıkhı Empty
MesajKonu: Geri: İslam Fıkhı   İslam Fıkhı Icon_minitimeCuma Ekim 31, 2008 1:57 pm

ABDESTİN MEKRUHLARI

1- Abdest alırken gereğinden fazla suyu boş yere tüketmek. 2- Gereği yokken suyu âdetâ âzaları mesheder gibi çok az kullanmak.

3- Suyu abdest âzalarına hızlı çarpmak, etrafa su sıçratmak.

4- Abdest alırken gereksiz yere konuşmak.

5- Ihtiyacı olmadığı halde abdest almak için başkasından yardım ve su dökmesini istemek.

6- Temiz olmayan pis ve kirli bir yerde abdest almak.

7- Abdestin sünnetlerini bilerek terk etmek.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
уємιηℓι уανєя
Yönetici

Yönetici
уємιηℓι уανєя


Erkek Mesaj Sayısı : 2507
Yaş : 37
Nerden : nereye:))
İş/Hobiler : Öğrenci
Lakap : Yok.
Takım : İslam Fıkhı D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802
İfaden : İslam Fıkhı F2a49e77adcbd8486691fb6efd0c4aac
Ruh Hali : İslam Fıkhı Gt1
Paylaşım : İslam Fıkhı 110
Kişisel İleti : <center><font color="black"><marquee direction="left" style=>Yüreklerde Ünlem[!],Akıllarda [?] İşaretiyim,Anlayana Çok,Anlamayana Az Gelirim</marquee></font></center>
Kayıt tarihi : 08/10/08

İslam Fıkhı Empty
MesajKonu: Geri: İslam Fıkhı   İslam Fıkhı Icon_minitimeCuma Ekim 31, 2008 1:57 pm

ABDESTİN EDEPLERİ (ÂDÂBI)

Edeb; nezâket, zarâfet, insanlara sözle ve davranışla yardımda bulunmak, gönüllerini okşamak demektir. Abdestin edepleri ise yapılması halinde sahibine sevap kazandıran hususlardır. Yapılmamaları halinde ise kişiye günah yazılmaz.

Abdestin edepleri şunlardır:

1- Abdest alırken başkasından yardım istememek.
2- Abdest alırken suyun sıçramaması için dikkatli davranmak.
3- Kıbleye doğru yönelmek.
4- Gereksiz yere konuşmamak.
5- Niyet ederken dil ile niyet etmek.
6- Her uzvu iyice ovmak.
7- Abdest dualarını okumak.
8- Kullanılmış bir su ile abdest almamaya dikkat etmek.
9- Her uzvu yıkarken niyeti korumakla birlikte "Bismillâh" demek.
10- Kulağını meshederken serçe parmaklarının uçlarıyla kulak deliklerini meshetmek.
11- Burna ve ağıza suyu alırken sağl eli kullanmak.
12- Sol el ile sümkürmek.
13- Özür sahibi olmayan kimsenin namaz vaktinden önce abdest alması.
14- Abdest bittikten sonra kıbleye karşı ayakta kelime-i şehâdet getirmek ve dua yapmak, biraz su içmek.
15- Durgun veya akarak yer değiştiren sular ile birikinti hâlindeki sulara ve Kıble'ye karşı abdest bozulmaz.

Abdest Namazı
Abdest namazı abdest aldıktan sonra abdest âzaları henüz yaş iken iki rek'at nafile namaz kılmaktan ibarettir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
уємιηℓι уανєя
Yönetici

Yönetici
уємιηℓι уανєя


Erkek Mesaj Sayısı : 2507
Yaş : 37
Nerden : nereye:))
İş/Hobiler : Öğrenci
Lakap : Yok.
Takım : İslam Fıkhı D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802
İfaden : İslam Fıkhı F2a49e77adcbd8486691fb6efd0c4aac
Ruh Hali : İslam Fıkhı Gt1
Paylaşım : İslam Fıkhı 110
Kişisel İleti : <center><font color="black"><marquee direction="left" style=>Yüreklerde Ünlem[!],Akıllarda [?] İşaretiyim,Anlayana Çok,Anlamayana Az Gelirim</marquee></font></center>
Kayıt tarihi : 08/10/08

İslam Fıkhı Empty
MesajKonu: Geri: İslam Fıkhı   İslam Fıkhı Icon_minitimeCuma Ekim 31, 2008 1:58 pm

ABDESTİN FARZLARI

1-Yüzü Yıkamak

Yüzün bir defa yıkanması farzdır. Yüzün sınırları, saçın bittiği yerden sakal veya çene altına, kulakların köklerine kadar olan bölümdür. Gözlerin içine suyun ulaştırılması gerekmez. Ancak abdest alırken gözler sıkılmaz, tamamen açık bırakılmaz. Normal bir şekilde yüz yıkanır. Dudaklar yumulduğu zaman, dışarda kalan kısımlar yüzün sınırlarıdır. Sakal, bıyık ve kaşın altına suyu ulaştırmak gereklidır.

2-Kolları Yıkamak

Parmak uçlarından kol dirseklerine kadar -dirsekler de dahil- olan kısmı bir defa yıkamak farzdır. Eğer iğne ucu kadar kuru bir yer kalırsa veya tırnağının altına suyu geçirmeyecek (hamur, boya, çamur vb.) bir madde bulunursa, abdest alınmış sayılmaz. Ancak boyacıların tırnaklarındaki boyalardan kaçınmanın mümkün olmamasından dolayı bunlar abdeste zarar vermez. Tırnaklar parmak uçlarından dışarı taşacak kadar uzamış olursa o fazlalığı da yıkamak gerekir. Bir kimse abdest aldıktan sonra bu uzamış tırnağı keserse abdestini yenilemesi gerekmez. Parmakta yüzük var ve bu geniş ise abdest alırken bunu oynatmak sünnet, eğer yüzük dar ve altına su geçirmeyecek kadar parmağa oturmuşsa onu oynatmak farzdır.

3-Başı Meshetmek

Mesh, sözlükte eli bir şeyin üzerinden geçirmek demektir. Ibâdet hukukunda ise suyun bir vücut organına isâbet etmesidir. Başın meshedilmesindeki farz oranı alın miktarıdır. Bu miktar ise başın dörtte biridir. Meshederken üç veya daha fazla parmağı kullanmak gerekir. Iki parmakla yapılan mesh câiz değildir.
Başa giyilen sarık veya takke üzerine meshetmek geçerli değildir. Kadınlar da baş örtüleri üzerine meshedemezler.

4-Ayakları Yıkamak
Sağlam ve çıplak ayakları topuklarıyla birlikte bir defa yıkamak farzdır. Yaralı veya mestle örtülü ayakları yıkamaya gerek olmayıp sadece meshetmek yeterlidir. Mâide Sûresi 6. âyette geçen topuk = ka'b, ayağın iki tarafından inak kemiğine bitişik kemiktir. Rasûlullah (s.a.s.): "Vay ateşten o topukların haline... " (Buhârı, Ilim 30; Vudû', 27,29; Müslim, Tahâre, 25-28,30; Ebû Davud, Tahâre, 46) buyurduğu ve ayakların tamamen yıkanmasını emrettiği bilinmektedir.

Bir kimsenin ayağında yarık varsa ve o yarığa su sızdırmayan bir ilaç sürülmüşse, o kimse ayağını yıkadığı zaman, su yarığın altına geçmezse bu durumda su, ayağa zarar verecekse abdest yerine getirilmiş sayılır ve bu câizdir. Ancak su zarar vermiyorsa abdest tam olarak alınmış sayılmaz. Dolayısıyla zarar vermediği takdirde yarıklara su ulaşacak şekilde yıkamak gereklidır .
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
уємιηℓι уανєя
Yönetici

Yönetici
уємιηℓι уανєя


Erkek Mesaj Sayısı : 2507
Yaş : 37
Nerden : nereye:))
İş/Hobiler : Öğrenci
Lakap : Yok.
Takım : İslam Fıkhı D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802
İfaden : İslam Fıkhı F2a49e77adcbd8486691fb6efd0c4aac
Ruh Hali : İslam Fıkhı Gt1
Paylaşım : İslam Fıkhı 110
Kişisel İleti : <center><font color="black"><marquee direction="left" style=>Yüreklerde Ünlem[!],Akıllarda [?] İşaretiyim,Anlayana Çok,Anlamayana Az Gelirim</marquee></font></center>
Kayıt tarihi : 08/10/08

İslam Fıkhı Empty
MesajKonu: Geri: İslam Fıkhı   İslam Fıkhı Icon_minitimeCuma Ekim 31, 2008 1:58 pm

ABDESTİN ÇEŞİTLERİ

1-Farz Olan Abdest

Namaz kılmak, Kur'ân-ı Kerim'e el sürmek ve tilâvet secdesi yapmak için abdest almak farzdır. Cünüp veya abdestsiz olan kimsenin Kur'ân-ı Kerim'i eline almasının helâl olamayacağı hususunda Islâm bilginleri arasında ittifak vardır.

2-Vâcip Olan Abdest

Kâbe-i Muazzama'yı tavaf* etmek için abdest almak vaciptir. Bir kimsenin Kâbe'yi abdestsiz tavaf etmesi vacibi terk ettiğinden dolayı sorumlu olmakla beraber yaptığı bu tavaf câiz ve geçerlidir. Ancak bu hususta Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır:

"Tavaf, namaz gibidir. Fakat tavaf sırasında konuşmak câizdir. Tavafta konuşan kimse hayırlı söz söylesin." (Tirmîzî, Hacc, 112; Nesâî, Menasik, 126) .
Farz olan tavaf abdestsiz olarak yapıldığı takdirde bir küçükbaş hayvan kurban etmek gerekir. Cünüb olan kimsenin ise böyle bir farz tavafı yapması hâlinde bir büyükbaş hayvan kurban etmesi lâzımdır. Ancak bu farz tavaf, abdest alınarak yeniden yapılırsa böyle bir kurbana gerek kalmaz. Fakat farz günler dışında tekrar yapılması hâlinde geciktirilmiş olduğundan dolayı kurban kesmek gerekmektedir .
Yapılması vacipolan vedâ tavafını abdestsiz olarak yapan kimse bir miktar sadaka vermelidir. Fakat vacip olan tavafı cünüb olarak yapanın bir küçükbaş hayvan kurban etmesi lâzımdır.

3-Mendup Olan Abdest

Uykudan önce veya uykudan kalktıktan sonra, cenâze yıkamak, cenâze taşımak, cenâzeyi yıkadıktan sonra, cinsel temastan önce, ezberden Kur'ân okumak, hadîs okumak, Cenâb-ı Allah'ı ta'zim veya tesbih etmek için veya kızgınlık sırasında kızgınlığını gidermek gayesiyle abdest almak ve sürekli abdestli olmak niyetiyle abdest almak menduptur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
уємιηℓι уανєя
Yönetici

Yönetici
уємιηℓι уανєя


Erkek Mesaj Sayısı : 2507
Yaş : 37
Nerden : nereye:))
İş/Hobiler : Öğrenci
Lakap : Yok.
Takım : İslam Fıkhı D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802
İfaden : İslam Fıkhı F2a49e77adcbd8486691fb6efd0c4aac
Ruh Hali : İslam Fıkhı Gt1
Paylaşım : İslam Fıkhı 110
Kişisel İleti : <center><font color="black"><marquee direction="left" style=>Yüreklerde Ünlem[!],Akıllarda [?] İşaretiyim,Anlayana Çok,Anlamayana Az Gelirim</marquee></font></center>
Kayıt tarihi : 08/10/08

İslam Fıkhı Empty
MesajKonu: Geri: İslam Fıkhı   İslam Fıkhı Icon_minitimeCuma Ekim 31, 2008 2:09 pm

ABDESTİ BOZMAYAN DURUMLAR

1- Kişinin ön veya arka yollarından başka vücudunun herhangi bir yerinden kan çıkıp, bir damla halinde kalması.
2- Kabuk bağlamış bir yaranın kan çıkmadan kabuğunun düşmesi.
3- Yaradan, burundan yahut kulaktan bir vücud kurdunun düşmesi.
4- Tenâsül uzvuna (cinsî organına) el sürmek.
5- Kadın vücudunun herhangi bir yerine dokunmak.
6- Ağız doluşu olmayan kusuntu.
7- Ağızdan çıkan balgam.
8- Oturduğu yerde veya namazda uyumak .
9- Ağlamak.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
уємιηℓι уανєя
Yönetici

Yönetici
уємιηℓι уανєя


Erkek Mesaj Sayısı : 2507
Yaş : 37
Nerden : nereye:))
İş/Hobiler : Öğrenci
Lakap : Yok.
Takım : İslam Fıkhı D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802
İfaden : İslam Fıkhı F2a49e77adcbd8486691fb6efd0c4aac
Ruh Hali : İslam Fıkhı Gt1
Paylaşım : İslam Fıkhı 110
Kişisel İleti : <center><font color="black"><marquee direction="left" style=>Yüreklerde Ünlem[!],Akıllarda [?] İşaretiyim,Anlayana Çok,Anlamayana Az Gelirim</marquee></font></center>
Kayıt tarihi : 08/10/08

İslam Fıkhı Empty
MesajKonu: Geri: İslam Fıkhı   İslam Fıkhı Icon_minitimeCuma Ekim 31, 2008 2:09 pm

ABDESTİ BOZAN DURUMLAR

1- Idrar veya dışkı yollarından yani ön ve arkadan herhangi bir şeyin çıkması. Mâide sûresi 6. âyetinde "...sizden birisi abdest bozmaktan geri dönmüşse..." ve Hz. Peygamber (s.a.s.)'e "Hades nedir?" diye sorulduğunda; "Her iki yoldan çıkandır" cevabını vermeleri, ön ve arka yollardan birinden çıkan idrar, dışkı, yel, vedi, mezi, meni, kurt ve diğer hususların abdesti bozduğunu ifâde eder.

2- Aklın idrak gücünü gideren hususlar; uyumak, bayılmak, delirmek, sarhoş olmak vs.'dir. Ancak oturduğu yerde kıpırdamadan uyuyan kimsenin abdesti bozulmaz. (Müslim, Vudû', 2; Ahmed b. Hanbel, 1, 256).

3- Vücudun herhangi bir yerinden kan, irin veya sarı su çıkması ve etrafına yayılması. Ağızdan akan kana bakılır, şâyet bu kan tükrük kadar veya tükrükten fazla ise abdesti bozulur.

4- Ağız doluşu kusmak. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.) "Kusuntu abdesti bozar" (Tirmizî, Tahâre, 64) buyurmaktadır. Kusma ağız doluşu değilse abdest bozulmaz.

5- Cinsî münasebette bulunmak.

6- Tam olarak cinsî ilişki olmasa bile kadın ve erkeğin çıplak veya ince bir elbise ile vücutlarının veya tenâsül uzuvlarının birbirine değmesi.

7- Teyemmüm yapan kimsenin su bulması .

8- Namazda sesli olarak gülmek. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır: "Sizden biriniz namazdayken kahkaha ile gülerse abdesti ve namazı birlikte iade etsin. " Kahkaha namazın dışında olursa abdesti bozmaz.

Bir kimse abdest alırken bazı organlarını yıkayıp yıkamadığı konusunda endişe ederse, şayet bu ilk defa karşılaştığı bir şüphe ise o organını yeniden yıkar, yok eğer sürekli şüpheye düşüp duruyorsa bu şüpheşinin önemi yoktur. Abdestini tam almış sayılır. Abdestinin bozulup bozulmadığını tam hatırlayamayan kişi kesin olarak abdest aldığını hatırlıyorsa abdestli demektir. Çünkü kesin olarak bilinen bir husus şüphelerle yok olmaz.
Ayrıca namaz haricinde abdestinden şüpheye düşenin abdest almasının takvaya daha yakın olduğu; fakat namaz içinde bulunan kimsenin ise abdestinden şüpheye düşmesi hâlinde namazını bozup abdest alması gerekmediği âlimler tarafından ifâde edilmiştir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
уємιηℓι уανєя
Yönetici

Yönetici
уємιηℓι уανєя


Erkek Mesaj Sayısı : 2507
Yaş : 37
Nerden : nereye:))
İş/Hobiler : Öğrenci
Lakap : Yok.
Takım : İslam Fıkhı D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802
İfaden : İslam Fıkhı F2a49e77adcbd8486691fb6efd0c4aac
Ruh Hali : İslam Fıkhı Gt1
Paylaşım : İslam Fıkhı 110
Kişisel İleti : <center><font color="black"><marquee direction="left" style=>Yüreklerde Ünlem[!],Akıllarda [?] İşaretiyim,Anlayana Çok,Anlamayana Az Gelirim</marquee></font></center>
Kayıt tarihi : 08/10/08

İslam Fıkhı Empty
MesajKonu: Geri: İslam Fıkhı   İslam Fıkhı Icon_minitimeCuma Ekim 31, 2008 2:09 pm

ABDEST NASIL ALINIR?


Farz, sünnet ve edeplerini yukarıdaki maddelerde verdiğimiz abdesti tertip ve usûlüne göre ancak şöylece alabiliriz: Abdeste başlarken şu dua yapılmalıdır:

"Bismillâhilazîm ve'l hamdülillâhi alâ dini'l Islâm" .

"Yüce Allah'ın ismini anarak başlarım. Beni Islâm dini ve akidesi üzere yarattığı için hamd ederim."
Abdest almaya niyetlendikten sonra, eûzü besmele çekilerek eller bileklere kadar yıkanır. Parmakta yüzük varsa, kımıldatılır. Altına suyun geçmesi sağlanır.
Uzuvların yıkanması sırasında bizden öncekilerden nakledilen şu duaları okumak abdestin edeplerindendir.

A- Mazmaza=Ağıza su verme sırasında:

"Allâhümme einnî alâ tilâveti'l Kur'ân ve zikrike ve şükrike ve hüsn-i ibâdetike."

"Allah'ım, Kur'ân-ı Kerimi okumada, seni zikretme, sana şükretme ve sana güzel şekilde kulluk etmede yardımını istirham ederim."

B- Istinşak = Buruna su verme sırasında:
"Allâhümme, erihnî râyihate'l Cenneti verzuknî min neîmihâ."
"Allah'ım, bana Cennetin kokusunu koklat. Cennet nimetlerinden beni rızıklandır."

C- Yüzü Yıkama Sırasında
"Allâhümme, beyyid vechî binûrike yevme tebyaddu vücûhun ve tesveddü vücûh."
"Allah'ım, bir kısım yüzlerin ağarıp nurlandığı, bir kısım yüzlerin ise karardığı gün, benim yüzümü nurlandır, ağart."

D- Sağl Eli Yıkama Sırasında
"Allâhümme, a'tınî kitâbî biyemînî ve hâsibnî hisâben yesîrâ."
"Allah'ım, kitabımı -amel defterimi- sağl elime ver ve hesabımı kolaylaştır."

E- Sol Eli Dirseklere Kadar Yıkama Sırasında
"Allâhümme, lâ tu'tinî kitâbî bisimâlî velâ min verâi zahfi."
"Allah'ım, kitabımı -amel defterimi- sol elimden ve arkamdan verme."
Sonra sıra başı meshetmeye gelir.
Kaplama mesh için, eller ıslatılır, küçük parmakla üç parmak uc uca getirilir. Önden başlayarak başın üstü sıvazlanıp arka ve yan taraflarda böylece meshedilir.

F- Kulakları Yıkarken
"Allâhümmec'alnî minellezîne yestemîune'l-kavle feyettebiûne ahseneh."
"Allah'ım, beni hak sözü dinleyenlerden ve onun en güzeline uyanlardan eyle." denilir ve kulaklar yıkanır.
G- Boyuna Mesh Etme Sırasında
"Allâhümme a'tik unuki (veya rakabeti) mine'n-nâri."
"Allah'ım, boynumu Cehennem ateşinden azad buyur."

H- Ayakları Yıkama Sırasında
"Allâhümme, sebbit kademeyye ales'sırâtı yevme ¤¤¤ûlü Fhi'l-akdâm."
"Allah'ım, Sırat köPage Rankingüsünde ayakların kaydığı günde ayaklarımı kaydırma, sabit eyle..."
Abdest alıp bittikten sonra Rasûlullah (s.a.s.)'e salavât getirilmeli ve şu dua okunmalıdır:
"Allâhümmec'alnî minettevvâbîne vec'alnî mine'l-mütetahhirîn."
"Allah'ım, beni, tevbe eden ve günahlarından temizlenen kullarından eyle. . ."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
уємιηℓι уανєя
Yönetici

Yönetici
уємιηℓι уανєя


Erkek Mesaj Sayısı : 2507
Yaş : 37
Nerden : nereye:))
İş/Hobiler : Öğrenci
Lakap : Yok.
Takım : İslam Fıkhı D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802
İfaden : İslam Fıkhı F2a49e77adcbd8486691fb6efd0c4aac
Ruh Hali : İslam Fıkhı Gt1
Paylaşım : İslam Fıkhı 110
Kişisel İleti : <center><font color="black"><marquee direction="left" style=>Yüreklerde Ünlem[!],Akıllarda [?] İşaretiyim,Anlayana Çok,Anlamayana Az Gelirim</marquee></font></center>
Kayıt tarihi : 08/10/08

İslam Fıkhı Empty
MesajKonu: Geri: İslam Fıkhı   İslam Fıkhı Icon_minitimeCuma Ekim 31, 2008 2:09 pm

ANNE VE BABAYA ZEKAT VERİLİR Mİ?

Zekat, ancak Kur'an-ı Kerim'de belirtilmiş olan kimselere verilir.
Binaenaleyh anne ile babanın maddi durumları müsait olsa tabi'atıyla onlara zekat verilmez.

Maddi durumları müsait olmasa nafakaları zengin evladına aittir. Hanefi mezhebinde ise evlatları zengin iseler onların zekatını alamazlarsa da başkasının zekatını alabilirler.

Hülasa: Hiç bir surette ne fürü usulüne. Ne de usul füru'una zekat verebilir. Ancak Şafii mezhebinde sırf borcu kapatmak için usul ve füru birbirine zekat verebilir. Damad kayın babasına, kayın baba damadına zekat verebilir. Bu hususta bir beis yoktur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
 
İslam Fıkhı
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : 1, 2  Sonraki
 Similar topics
-
» İslam'da Mükellefiyet

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Gencturka-Paylaşımda Maximum Tat :: (¯`·.(¯`·.Dini Bölüm.·´¯).·´¯) :: Dini Bilgiler-
Buraya geçin: