Gencturka-Paylaşımda Maximum Tat
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Gencturka-Paylaşımda Maximum Tat

GencTurka-Eğlence Ve Bilgi Paylaşımı,Alemin En Güncel Forumu-Www.GencTurka.Eniyiforum.Net
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 İslam Fıkhı

Aşağa gitmek 
2 posters
Sayfaya git : Önceki  1, 2
YazarMesaj
уємιηℓι уανєя
Yönetici

Yönetici
уємιηℓι уανєя


Erkek Mesaj Sayısı : 2507
Yaş : 37
Nerden : nereye:))
İş/Hobiler : Öğrenci
Lakap : Yok.
Takım : İslam Fıkhı - Sayfa 2 D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802
İfaden : İslam Fıkhı - Sayfa 2 F2a49e77adcbd8486691fb6efd0c4aac
Ruh Hali : İslam Fıkhı - Sayfa 2 Gt1
Paylaşım : İslam Fıkhı - Sayfa 2 110
Kişisel İleti : <center><font color="black"><marquee direction="left" style=>Yüreklerde Ünlem[!],Akıllarda [?] İşaretiyim,Anlayana Çok,Anlamayana Az Gelirim</marquee></font></center>
Kayıt tarihi : 08/10/08

İslam Fıkhı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: İslam Fıkhı   İslam Fıkhı - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Ekim 31, 2008 2:10 pm

ANNE RIZASI VE UMRE

Annemin bir milyon lira civarında parası var Hacca gitmek istiyor, ama babam götürmüyor. Hiç olmazsa umre yapayım diyor. Ben de o parayı Islâm için harcamasının çok daha fazla sevap olacağını söylüyorum, o da bana itimat ediyor. Bu durumda ne yapmalıyız? Bir de bir "alt üst" inancı var. Önce altımı üstümü ver. Sonra infak et diyor. Bunun aslı nedir?


Anlaşılan annenize hac farzolmuş değil. Çünkü bilindiği gibi, hacca gidecek kadının, refakatçi mahreminin masraflarını da kendisi ödemesi gerekir. Buna göre bir milyon lira, değil iki kişiyi, bir kişiyi dahi hacca götürmez. O parayı dediğiniz şekilde harcamakla daha çok sevap alacağı kanaatiniz; hele de inancın boğulmak istendigi ve her yani küfür ateşinin sardığı günümüzde, Allah'u a'lem, doğrudur. Ama ortada bir anne evlat münasebeti vardır.

Evladına olan şefkat dolu sevgisi onun kalbine galip geldiğinden böyle söylemiş olabilir. Günümüz Anadolu kadını bir umreden çok daha fazla şeyler haketmiştir. Genellikle ezilmiştir. Erkeğin yapacağı işleri yapmıştır. Bunları hesaba katarak, anne bulunduğunu ve diğer mezheplerde umrenin de hac gibi bir defa farz olduğunu düşünerek, sanırım genel bir fetva değil ama, böyle özel bir durumda onu umreye götürmeniz de çok güzel olur. Haccını yapmış olanların ve bir defadan sonra umreye gideceklerin yapacağı umre için sizin söylediğiniz doğru olur ve daha rahat uygulanır. (Allah'u alem)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
уємιηℓι уανєя
Yönetici

Yönetici
уємιηℓι уανєя


Erkek Mesaj Sayısı : 2507
Yaş : 37
Nerden : nereye:))
İş/Hobiler : Öğrenci
Lakap : Yok.
Takım : İslam Fıkhı - Sayfa 2 D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802
İfaden : İslam Fıkhı - Sayfa 2 F2a49e77adcbd8486691fb6efd0c4aac
Ruh Hali : İslam Fıkhı - Sayfa 2 Gt1
Paylaşım : İslam Fıkhı - Sayfa 2 110
Kişisel İleti : <center><font color="black"><marquee direction="left" style=>Yüreklerde Ünlem[!],Akıllarda [?] İşaretiyim,Anlayana Çok,Anlamayana Az Gelirim</marquee></font></center>
Kayıt tarihi : 08/10/08

İslam Fıkhı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: İslam Fıkhı   İslam Fıkhı - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Ekim 31, 2008 2:10 pm

ANA-BABA VE DIĞER USULÜN GEÇİM MASRAFLARI

Ana-baba yoksul düşer veya yaşlanıp çalışamaz olursa, ilgi ve bakım yükümlülüğü çocuklara aittir.
Ayet-i kerimelerde şöyle buyurulur:

"Rabbin ancak kendisine ibadet etmenizi, bir de ana-babaya ihsanda bulunmanızı emretti" (el-Isrâ, 17/23).

"Bana ve ana-babana şükret" (Lokmân, 31/14). "Ana-babana Islâm'a aykırı emirlerinde itaat etme. Onlara dünyada ma'ruf şekilde dostluk göster" (Lokmân, 31/15).

Cabir b. Abdullah'dan şöyle dediği nakledilmiştir: Hz. Peygamber (s.a.s)'e babası ile birlikte bir adam geldi ve şöyle dedi:

"Ey Allah'ın elçisi! Benim kendime ait malım var; bir de malı olan babam var. Babam benim malımı almak istiyor." Rasûl-i Ekrem (s.a.s) şöyle buyurdu: "Sen ve malın babana aittir" (es-Serahsî, el-Mebsût, V, 222-229; el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyi, IV, 30; Ibnül-Hümam, Fethul Kadir, III, 349 vd.).

Ancak, ana-babaların çocukların malı üzerindeki bu mülkiyet hakkı, yorumlanarak, onların fakîr ve muhtaç olmalarıyla sınırlandırılmıştır. Çünkü miras ayetleri nâzil olunca ana ve babanın, ölen çocuklarının malı üzerindeki hakları belirlenmiştir.

Ana-babanın çocuktan nafaka almalarının şartları şunlardır: Bunların yoksul olması gerekir. Aksi halde ihtiyaçları kendi mallarından karşılanır. Nafaka yükümlüsü olan çocuk veya torunun, bunu vermeğe muktedir olması gerekir. Bu kudret ya zengin olmakla, ya da çalışıp kazanmaya gücü yetmekle gerçekleşir.

Yakınlara nafakanın gerekli olması için şartlar şunlardır:

1. Hısımın yoksul olması gerekir. Bu da ya malı olmamakla veya çalışmaya gücü yetmemekle meydana gelir. Çalışmaya gücün yetmemesi yaş küçüklüğü, yaşlılık, akıl hastalığı veya müzmin hastalık gibi nedenlerle olur. Ancak ana-baba bundan müstesnadır. Çünkü bunlar sağlıklı ve güçlü olup çalışmaya güçleri yetse de kendilerine nafaka desteği sağlanır. Bu duruma göre, ana-baba ve eş dışındaki hısımlar zengin olur veya çalışmaya gücü yeterse kendilerine nafaka gerekmez. Mâlikîlerce tercih edilen görüşe göre ana-baba çalışmaya gücü yetince çocuklarından nafaka talep edemez (el-Kâsânî, a.g.e., IV, 36, 37; Ibn Âbidîn, Reddül-Muhtâr, II, 923; eş-Şîrâzî, el-Muhezzeb, II, 167; eş-Şirbînî, Muğnîl-muhtaç, III, 448; Ibn Kudâme, el-Muğnî, VII, 595; Ibnül-Hümâm, a.g.e., III, 347).

2. Nafaka yükümlüsünün gerek zenginlik ve gerekse çalışıp kazanmaya güç yetirmesi bakımından yoksul hısımının geçimini sağlayacak durumda olması gerekir. Ancak baba ve eş, bunun istisnasıdır. Bir erkek yoksul da olsa ebeveynine ve eşine bakmakla yükümlüdür. Mâlikîlere göre yoksul çocuk, çalışıp kazanmaya gücü yetse bile ana babasına nafaka vermesi gerekmez.
Câbir (r.a)'in naklettiği bir hadiste şöyle buyurulur: "Sizden biriniz yoksul düşerse, önce kendi ihtiyaçlarını karşılasın. Bundan artarsa aile fertlerinin ihtiyacına sarfetsin, yine artarsa diğer hısımlarına harcasın" (Ebû Dâvud, Itâk, 9; Nesâî, Büyû', 84; Ahmed b. Hanbel, III, 205).

3. Geçimi sağlanacak kimsenin nesep hısımı olması gerekir. Ancak karı ve mülk ilişkisine dayanan câriye bu kuralın dışındadır.
Hanefilere göre nafaka yükümlüsünün, nafaka vereceği kimseye mirasçı olacak derecede nesep hısımı olması gerekir. Delil şu âyettir:" ... Ne bir anne çocuğu yüzünden, ne de çocuk kendisinin olan bir baba çocuğu sebebiyle zarara sokulmasın. Mirasçıya düşen de bunun gibidir" (el-Bakara, 2/233). Bu âyete göre, ana-baba ile çocuklar arasındaki bir takım hak ve yükümlülükler diğer mirasçılar arasında da söz konusu olur. Bu, gerektiğinde geçim masraflarını da kapsamına alır.


Din Ayrılığının Nafakaya Etkisi:

Kadın itaatsiz veya mürted olmadığı sürece eşler arasındaki din ayrılığı kadının nafaka alma hakkına engel olmaz. Diğer hısımlar arasındaki nafaka yükümlülüğüne gelince;

Hanefilere göre, usûlün, fürûun ve eşin nafakasında din birliği şart değildir. Bu üç sınıfın dışındakiler için ise din birliği şarttır. Çünkü müslümanla gayrı müslim arasında miras cereyan etmez (bk. "Miras" mad.). Buna göre, karı, ana, baba, dedeler, nineler, çocuk ve torunlar dışındaki hısımlara din ayrılığı bulununca nafaka gerekmez. Karının nafakası onu evde hapsetme karşılığıdır. Bunun dışındaki usûl ve fürûun nafakası ise "biri diğerinin cüz'ü olması" esasına dayanır.

Bir kimsenin parçası kendisi gibidir. Küfrü sebebiyle kendi geçimini sağlamaktan kaçınamadığı gibi, kendi parçası olan usûl ve fürûunun geçimini sağlamaktan da kaçınamaz. Ancak bu hısımlar harbi durumda olurlarsa pasaportlu yabancı bile olsalar, bunların nafakası müslümana vacib olmaz. Çünkü müminler, din konusunda kendileriyle savaş halinde olanlara iyilik yapmaktan nehyolunmuşlardır.

Başkasının geçimini sağlamanın sebebi, ihtiyaçtır. Ihtiyacı olmayanın geçimini sağlamak gerekmez. Malı olanın geçim masrafları kendi malından karşılanır. Yaşı küçük veya büyük olsun hüküm değişmez. Ancak hanım bundan müstesnadır. Eş, zengin de olsa geçim masrafları kocasına aittir. Çünkü karıya nafaka vermenin sebebi "ihtiyaç" değil, onun kocanın bir hakkı olarak evde "tutulması"dır.

Nafaka için hâkim kararı gerekir mi? :

Usûl ve fürûun nafakası hâkimin kararına bağlı olmaksızın vacib olur. Ancak küçüğe ait gaib bir mal olur ve babası geçim masrafları için bu mala rücû etmek isterse bunun için hâkim kararı veya iki kişiyi şahit tutması gerekir. Eğer hâkimin izni olmadan veya şahit de tutmadan masraf yapsa küçüğün malına kazâen rücû edemez. Allah ile kendi arasında olmak üzere "diyâneten" rücû edebilir.

Usûl ve fürû dışındaki hısımların nafakası ancak hâkim kararı veya karşılıklı rıza ile sabit olur. Bunun sebebi, bu hısımların nafakası konusunda müctehidler arasında görüş ayrılığının bulunmasıdır (el-Kâsânî, a.g.e., IV, 22, 25; Ibnül-Hümâm, a.g.e., III, 238; Ibn Âbidîn, a.g.e., II, 906).

Kadının Nafakasını Düşüren Haller:

1. Nafaka vacib olup, hâkimin kararı veya karşılıklı rıza ile zimmette borç halini almadıkça geçen süreye ait nafaka düşer. Mâlikîlere göre geçen süreye ait nafaka düşmez. Kadın kocasına geçmiş günlere ait nafaka için de rücû edebilir.

2. Geçmiş günlere ait ibra, nafakayı düşürür. Ancak Hanefîlere göre geleceğe ait nafakadan ibra veya hibe geçerli değildir. Çünkü kadının nafakası evde tutulma karşılığı olarak zaman geçtikçe parça parça gerekli olur. Geleceğe ait ibra, henüz vacib olmadan düşürme anlamına gelir ki geçerli olmaz.

3. Eşlerden Birisinin Ölümü: Koca nafakayı vermeden ölse, kadın bunu onun malından alamaz. Kadın ölürse, mirasçılar da bunu talep edemez

4. Kadının itaatsızlığı. Kadının kocasının meşrû isteklerine itaat etmemesi ve özürsüz yere evi terketmesi halinde kocanın nafaka yükümlülüğü düşer.

5. Kadının dinden çıkması. Kadın irtidâd edince kocasının nafaka yükümlülüğü düşer. Çünkü bu durumda kadının cinsel yönlerinden yararlanmak da caiz olmaz. Yeniden Islâm'a dönünce nafaka hakkıda doğar.

6. Kadının ma'siyet yoluyla sebep olduğu ayrılık nafaka hakkını düşürür.

Meselâ; onun irtidadı veya kocası Islâm'a girdiği halde onun küfürde devam etmesi veya üvey oğlu ile cinsel ilişki kurması gibi. Bütün bu durumlarda onun nafaka hakkıdüşer; çünkü günah işleme yoluyla evlilikteki "cinsel yararlanma" esasını kaldırmıştır. Bu yüzden "itaatsiz (nâşize)" durumuna düşer. Ancak onun sadece evde oturma hakkıdevam eder. Çünkü bu hak günah işlemekle düşmez.

Ayrılık günah işleme yoluyla olmamışsa nafaka hakkıdüşmez. Büluğ muhayyerliği, kefâetin yokluğu ve üvey oğlu ile zorlama sonucu cinsel ilişki kurma gibi. Çünkü o, bu konularda şer'an özürlü sayılır.
Koca tarafından meydana getirilen ayrılık, ma'siyet yoluyla olsun veya olmasın nafaka hakkını düşürmez (bk. el-Kâsânî, IV, 22, 29 vd.; Ibnül-Hümâm, a.g.e., III, 322 vd.; Ibn Âbidîn, a.g.e., II, 889-892; Ibn Rüşd, Bidâyetül-Müctehid, II, 54; eŞ-Şîrâzî, a.g.e., II, 160).
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
уємιηℓι уανєя
Yönetici

Yönetici
уємιηℓι уανєя


Erkek Mesaj Sayısı : 2507
Yaş : 37
Nerden : nereye:))
İş/Hobiler : Öğrenci
Lakap : Yok.
Takım : İslam Fıkhı - Sayfa 2 D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802
İfaden : İslam Fıkhı - Sayfa 2 F2a49e77adcbd8486691fb6efd0c4aac
Ruh Hali : İslam Fıkhı - Sayfa 2 Gt1
Paylaşım : İslam Fıkhı - Sayfa 2 110
Kişisel İleti : <center><font color="black"><marquee direction="left" style=>Yüreklerde Ünlem[!],Akıllarda [?] İşaretiyim,Anlayana Çok,Anlamayana Az Gelirim</marquee></font></center>
Kayıt tarihi : 08/10/08

İslam Fıkhı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: İslam Fıkhı   İslam Fıkhı - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Ekim 31, 2008 2:10 pm

AMEL DEFTERİ

Insanın dünya hayatında yaptığı iyi ve kötü bütün işlerin sözlerin kayıt edildiği defter. Bu defter sesli bir film misali insanın her türlü hâl ve hareketini, konuşmalarını zapt eden bir defterdir. Bu kayıt ve zabıtlarla insan ahirette hesaba çekilecek, bu defter insanın leh veya aleyhinde bir şahid olacaktır. Kur'an'da "kitab" olarak zikredilmektedir .

Dünya hayatında devamlı olarak insanla beraber bulunan ve onun yaptıklarını kaydeden melekler vardır. Kur'an-ı Kerîm bu melekler hakkında şöyle buyurur:

"...Halbuki üzerinizde gözetleyici melekler var, şerefli yazıcı (melekler). Her ne yaparsanız bilirler" (el-Infitâr, 82/10-12). "O, (Insan) her ne söz söylerse muhakkak yanında hazır bir gözcü vardır" (Kaf, 50/18).
Amel defterine insanın yaptıklarını yazan meleklere Hafaza* (Hâfıza) melekleri veya Kirâmen Kâtibîn * (Şerefli Yazıcılar) yahut "Rakîb Atîd" denmiştir.

Her insana, kendi amel defteri, Ahiret gününde verilecek ve insan kendi yaptıklarını orada bizzat görüp okuyacaktır. Defterleri sağl tarafından verilen kimseler Cennetlik bahtiyarlar, sol tarafından veya arkasından verilen kimseler ise Cehennemlik bedbahtlar olacaklardır. Bahtiyarların hesabı ya çok basit geçecek veya onlar hiç hesaba çekilmeyecek; bedbahtlar ise çok çetin bir hesapla karşılaşacaklardır. Kur'an-ı Kerîm bu hususta da şöyle buyurur:

"....Işte o vakit kitabı (amel defteri sağl eline verilmiş olan kimse der ki: ‚Gelin kitabımı okuyun. Çünkü ben hesabıma ulaşacağımı (hesaba çekileceğimi) zannetmiştim!. Artık o hoşnut bir hayatta yüksek bir Cennet'tedir " (el-Hâkka, 69/19-22). "Kitabı sol eline verilmiş olan ise, der ki: ‚Eyvah, keşke kitabım bana verilmeseydi... Hesabının da ne olduğunu bilmeseydim!... Tutun onu hemen bağlayın onu, sonra Cehennem'e atın onu..."(el-Hâkka, 69/25-27, 30-31).

Insan, kendi amel defterinde hayatının bütün teferruatını görünce hayret edecek ve Kur'an'ın tabiriyle şöyle diyecek "Eyvah bize, bu deftere ne olmuş, küçük büyük bırakmayıp hepsini toplamış... " (el-Kehf, 18/49).
Amel defteri insanın dünya hayatındaki kendi yaptıkları ameller doğrultusunda doldurulduğuna, insan da iradeye sahip olduğuna göre amel defterının iyi veya kötü şeyleri ihtiva etmesinde insanın kendisi etkilidir.

"Iman edecek salih amel işleyenlerin amelleri zâyi' olmaz. Biz onu yazmaktayız. " (el-Enbiyâ, 21/94). Bu hususta başkasını suçlamasına mahâl yoktur. Arzu edilir ki o defter yüz ağartıcı sahifelerle dolu olsun. Yüzümüzün akı olacak salih ameller, o defteri süsleyecek olanlardır. Bu da ancak Allah'ın dinini yeryüzünde hakim kılmak, bu dini yaşamak ve Allah Resulu'nün gösterdiği yoldan gitmekle elde edilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
уємιηℓι уανєя
Yönetici

Yönetici
уємιηℓι уανєя


Erkek Mesaj Sayısı : 2507
Yaş : 37
Nerden : nereye:))
İş/Hobiler : Öğrenci
Lakap : Yok.
Takım : İslam Fıkhı - Sayfa 2 D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802
İfaden : İslam Fıkhı - Sayfa 2 F2a49e77adcbd8486691fb6efd0c4aac
Ruh Hali : İslam Fıkhı - Sayfa 2 Gt1
Paylaşım : İslam Fıkhı - Sayfa 2 110
Kişisel İleti : <center><font color="black"><marquee direction="left" style=>Yüreklerde Ünlem[!],Akıllarda [?] İşaretiyim,Anlayana Çok,Anlamayana Az Gelirim</marquee></font></center>
Kayıt tarihi : 08/10/08

İslam Fıkhı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: İslam Fıkhı   İslam Fıkhı - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Ekim 31, 2008 2:10 pm

AMCA-DAYI HANIMLARI VE KAYINVALİDENİN MAHREMLİĞİ

1. Eşimin amca ve dayı hanımları ve kızları, hala ve teyze karşısında tutumu ne olmalı? Hangi ölçülerde oturup yiyip-içebilir?

2. Kayınvalidenin damadına göre tesettürü nasıl olmalı?

l. Eşiniz de beraber oturduğu diğerleri de kadın olduğuna göre kadının müslüman kadına göre avreti olan göbekle diz kapağı arası kapalı olduktan sonra beraber oturmalarında bir mahzur yok. oturmanın; dedikodu yapmamak, kendi kocaları ile olan ilişkilerini anlatmamak gibi adabı ise, sanırım sorulmuyor.

2. Kayınvalide damada ebediyyen haram olduğu için, onun yanında, saçını, başını, kollarını, böğrünü açarak oturabilir. Ancak kapalı bulunup fitneye açık kapı bırakmaması daha güzel olur.

3. Diğer sorularınız, herhangi bir ilmihalden kolaylıkla bulunabileceği için onları cevaplamıyor ve hiç olmazsa ilmihallerle ilişkinizi kesmek istemiyoruz.
__________________
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
уємιηℓι уανєя
Yönetici

Yönetici
уємιηℓι уανєя


Erkek Mesaj Sayısı : 2507
Yaş : 37
Nerden : nereye:))
İş/Hobiler : Öğrenci
Lakap : Yok.
Takım : İslam Fıkhı - Sayfa 2 D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802
İfaden : İslam Fıkhı - Sayfa 2 F2a49e77adcbd8486691fb6efd0c4aac
Ruh Hali : İslam Fıkhı - Sayfa 2 Gt1
Paylaşım : İslam Fıkhı - Sayfa 2 110
Kişisel İleti : <center><font color="black"><marquee direction="left" style=>Yüreklerde Ünlem[!],Akıllarda [?] İşaretiyim,Anlayana Çok,Anlamayana Az Gelirim</marquee></font></center>
Kayıt tarihi : 08/10/08

İslam Fıkhı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: İslam Fıkhı   İslam Fıkhı - Sayfa 2 Icon_minitimeCuma Ekim 31, 2008 2:10 pm

ALTININ NİSABI YIRMİ MİSKAL GÜMÜŞÜN NİSABI İSE 200 DİRHEMDİR, DENİLİYOR.
20 MİSKAL İLE 200 DİRHEM BUGÜNKÜ ÖLÇÜLERE GÖRE NE KADARDIR?

Bu hususta çelişkili sözler söylenmektedir, bir kaçını nümüne olarak zikredilip, sonra kanaatımı beyan edeceğim.

Yusuf al-Kardavi, Fıkh al-Zekat adlı kitabında diyor ki:

"20 miskal altın 85 gram
200 dirhem gümüş 595 gramdır."

Menhel al-Azb al-Mevrüd da şöyle diyor:
"20 miskal altın 93 gram
200 dirhem gümüş 624 gramdır."

Teshil al-Meram da şöyle diyor:
"20 miskal altın 100 gram
200 dirhem gümüş 700 gramdır."

Çünkü bir miskal-i şer'i yüz tane arpa ağırlığındadı, yüz tane arpa da beş gramdır. Böylece 5*20=100 gram olur.

Şafii, Hanbeli ve Malıki mezheplerine göre ise:
"20 miskal altın 72 gram
200 dirhem gümüş 504 gramdır.”

Hanefi mezhebinde bu ihtilaf var iken, altında yüz ile seksen arasındaki rakam olan doksanı gümüşte de beşyüz ile yediyüz arasındaki rakam olan altıyüzü kabul etmek daha uygun olur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.gokseen.tr.gg
iBRaHiMGuN
Yeni Üye

Yeni Üye
iBRaHiMGuN


Erkek Mesaj Sayısı : 19
Yaş : 28
Nerden : Kütahya
İş/Hobiler : Web Tasarım|Bilgisayar|CSS|Daha Fazlasi....:D
Takım : İslam Fıkhı - Sayfa 2 D1e2ee3fede4072d5e25570324a07802
İfaden : İslam Fıkhı - Sayfa 2 006aed3132169a94789d00176f40b38c
Ruh Hali : İslam Fıkhı - Sayfa 2 Gt4
Kişisel İleti :
Gencturka,Alemin En Güncel Forumu

Kayıt tarihi : 14/12/08

İslam Fıkhı - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: İslam Fıkhı   İslam Fıkhı - Sayfa 2 Icon_minitimePaz Ara. 14, 2008 12:53 am

İSLAM’DA ADAP
İnsanlara güzel ahlakın yanısıra hal ve tavır olarak da nasıl mükemmel olunacağı Kuran'da bildirilir. Kuran'a tam olarak riayet eden bir insan konuşmalarıyla, bakışlarıyla, sevgi ve saygı anlayışıyla, görünümüyle, aklıyla, tüm davranışlarıyla olabilecek en kusursuz hale gelir. Elbette ki hiçbir insanın tam anlamıyla kusursuz olması mümkün değildir. Çünkü kusursuzluk sadece Allah'a mahsus bir üstünlüktür. Ancak Kur'an'a tabiyet bir insana maddi ve manevi anlamda bir mükemmellik ve güzellik verir. Allah bir ayetinde iman eden kulları için "...Bizden kendilerine güzellik geçmiş bulunanlar" (Enbiya Suresi, 101) diye bildirmektedir.

Allah, Kuran'da elçilerin üstün ahlak ve tavırlarının yanısıra, geçmişteki insanların bozuk tavır ve konuşmalarından da örnekler vererek, beğendiği ahlakı bizlere tanıtmaktadır.

Misafire ikram adabı

Bir misafirin İslam ahlakına göre nasıl ağırlanması gerektiği Kur'an'da Hz. İbrahim örnek verilerek açıklanır. Çünkü peygamberler Allah'ın insanlara ahlak ve tavır güzelliğinde örnek olarak yarattığı çok değerli insanlardır. Ve bizler bu konuda mükemmelliğin nasıl olması gerektiğini peygamberlerin hayatlarına bakarak öğrenebiliriz. Aşağıdaki ayetlerde bütün hayatı müminlere güzel bir örnek olan Hz. İbrahim’in, üstün ahlakının görüldüğü olaylardan bir tanesi anlatılmaktadır:

Sana İbrahim'in ağırlanan konuklarının haberi geldi mi? Hani, yanına girdiklerinde: "Selam" demişlerdi. O da: "Selam" demişti. "(Haklarında bilgim olmayan) Yabancı bir topluluk." Hemen (onlara) sezdirmeden ailesine gidip, çok geçmeden semiz bir buzağı ile (geri) geldi. Derken onlara yaklaştırıp (ikram etti); "Yemez misiniz?" dedi. (Zariyat Suresi, 24-27)

Kuran'da bahsi geçen Hz. İbrahim'in konuklarını ağırlama şekli İslam ahlakının günlük hayata yansıyan en güzel örneklerinden bir tanesidir. Hz. İbrahim’in, evine gelen konuklara herhangi bir istekleri olup olmadıklarını sormadan, hemen kızarmış bir buzağı hazırlattırıp ikram etmiştir. Konukların aç oldukları halde kendilerine yapılan yemek ikramını nezaket icabı geri çevirmelerini engelleyen bu incelik, İslam ahlakının kişiye kazandırdığı aklın, ince düşüncenin ve merhamet anlayışının bir tecellisidir.

Misafirliğe gitme adabı

Bir kişinin evine misafir olarak gidildiğinde en güzel, en rahatlatıcı ve en asil tavrın nasıl olması gerektiği de Kuran ayetlerinde bize açıklanmaktadır. Ayetlerde Peygamberin evine nasıl girilmesi gerektiği örnek verilerek misafirlik adabının nasıl olması gerektiği bildirilir. Bu konuyla ilgili ayet, Ahzab Suresi’nin 53. ayetidir:
Ey iman edenler (rastgele) Peygamberin evlerine girmeyin, (Bir başka iş için girmişseniz ille de) yemek vaktini beklemeyin. (Ama yemeğe) çağrıldığınız zaman girin, yemeği yiyince dağılın ve (uzun) söze dalmayın. (Ahzab Suresi, 53)

Misafirliğe gidildiğinde karşı tarafa eza ve sıkıntı vermemek için Kur'an'da dikkat çekilen hususlar şunlardır:
’ Misafirliğe gidildiğinde bu ziyaretin yemek vaktine denk gelmemesine itina ederek, karşı tarafı zor durumda bırakmamak.

’ Eğer yemek vaktinden evvel gidilmişse yemek vaktine kadar beklememek. Ancak ev sahibinden bir davet olduğu zaman yemeğe kalmak.

’ Yemeğin yenmesinden sonra gerekmedikçe söze dalıp, karşı tarafın vaktini boş yere alarak oturup kalmamak.
Bütün bunlar İslam ahlakının bir kişiye kazandırdığı insaniyetin ve üstün ahlak anlayışının günlük hayata yansıyan örnekleridir.

Evlere girildiğinde selam verilmesi

Müminler cennetin kapısında meleklerin esenlik dilekleriyle ve selamlarıyla karşılanırlar. Ayrıca Kuran'da cennet halkının kendi aralarındaki konuşmalarından örnek verilirken birbirlerine dirlik temennisi olarak selam verdikleri bildirilir:

İman edenler ve salih amellerde bulunanlar da, Rableri onları imanları dolayısıyla altından ırmaklar akan, nimetlerle donatılmış cennetlere yöneltip-iletir (hidayet eder). Oradaki duaları: "Allah'ım, Sen ne Yücesin"dir ve oradaki dirlik temennileri: "Selam"dır; dualarının
sonu da: "Gerçekten, hamd alemlerin Rabbi olan Allah'ındır." (Yunus Suresi, 9-10)

Bu nedenle evlere girilirken selam vererek girmek, orada bulunan insanlara cennet ahlakını hatırlatacağı için ruha hoşnutluk verir. Ayrıca selam verilerek içeri girilmesi, eve giren kişinin mümin olduğuna işaret ettiği için bir güvenilirlik alametidir. Allah evlere girerken selam verilmesi gerektiğini bir ayetinde şu şekilde bildirmektedir:

Ey iman edenler, evlerinizden başka evlere, yakınlık kurup (izin almadan) ve (ev halkına) selam vermeden girmeyin. Bu sizin için daha hayırlıdır; umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz. (Nur Suresi, 27)


Bir selamla selamlandığınızda, siz ondan daha güzeliyle selam verin ya da aynıyla karşılık verin. Şüphesiz, Allah her şeyin hesabını tam olarak yapandır. (Nisa Suresi, 86)



Selam vermenin ve almanın adabı

Cahiliye ahlakını yaşayan insanlar genellikle önce selam verenin karşı taraf olmasını bekler ve ilk selam veren olmayı küçük düşürücü olarak görürler. Halbuki dirlik ve güzellik temennisi olan selam, müminlerin ibadet olarak yerine getirdiği bir ahlak özelliğidir. Bu nedenle müminler selam vermek için sıra beklemez ve Allah'ın bu emrini gerektiği an yerine getirirler. Kendilerine selam verenlere ise daha güzeliyle karşılık verirler.
Allah'a iman insanları bir çok konuda mükemmelleştirdiği gibi hal ve tavır olarak da mükemmele götürür. Din ahlakının bir gereği olarak sürekli vicdanına uyan bir mümin her yerde en güzel, en rahatlatıcı, ince düşünceli ve en hoşnut edici tavrı bulmayı umabilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.ibrahmgun.tr.gg
 
İslam Fıkhı
Sayfa başına dön 
2 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2
 Similar topics
-
» İslam'da Mükellefiyet

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Gencturka-Paylaşımda Maximum Tat :: (¯`·.(¯`·.Dini Bölüm.·´¯).·´¯) :: Dini Bilgiler-
Buraya geçin: